Ahşap Saatin Tınısı
Bakır ustalarının bacaları tütüyordu
Biz yola çıktığımızda Karlı yamacından süzülen rüzgar Olanca haşmetiyle aşıyordu Bezir dağından Ve ben bütün suları çiğnedim hınçla öfkeyle Öldürürcesine düşmanı, çiğnedim karanlığı Ve alnımda çimlendi terler Safran kökünde yunan sabahın aydınlığında Artık budandım tüm günahlarımdan Düşünmeye gerek yok İsa’nın çarmıhını da Kanlı bir göğün uyluğunda Kilitlerken kapılarını şaşalı haneler Tek tek kopardım düğmelerini Kolalı gömleğimin İnsan kadidinde boğulmaz senin güneşin Ben hiçbir aşkın ağlatısında yanmadım çünkü Her şeyi anında yok etmem ondan Seni de bir çırpıda harcamam da Ahlak abidelerine yanaşma olmadı Çünkü bizim kalbimiz Ve ayazlanırken kollarım sana koşarken Gövdeme yıkılacak bir bir Kapakları gözlerinin Atlas saçlarında yürürken canımın yarısı Yaşam çitleri sarıyordu günlerimizi Ve beş bin yıldız sayıyordum gecede Mermer bir ay usul usul solarken Ahşap saatin her tınısında Bir katre kibir ıslanıyordu herkesten Kim bilir zamanın atlı arabaları Süzülsün diye çamurlu ırmaklardan Bıraktım sonunda hatıra denilen geçmişin ipini Ruhumun hepsi dağılırken kasvetinde bu kargaşanın Ateşse ateş boyun eğmeyecek kalemi yazarın Taş ocağında babamın belenirken beşikler İki çift söz kaldı geriye şafağın Ve şiirin harkında yıkanırken şairler Aklımdan geçiyordu yüz binden çok neler neler |