Kadim Zamanlı Asya
Kadim Zamanlı Asya
kehribar kokulu asya, kısa gölgeli geniş bir kıta dağ, bayır, ova güneşe ram, düş mahfesi sanki bir gün poşu başka bir gün kukuleta bağçelen giyinik binyılların yalımlı gizemleriyle İstanbul iki taşlık önünde Semerkant gibi irfan yayılımı başka bir kardeş yanıbaşında kan çanağı Afrika eski addedilen ne varsa senden kopanmıh gibi zamana bağdaş kuran yaşı çağları taşıyan ezgi garba huruç ferahlık, salık verilen gönle sabadır ululuk isnad edilen aksakallı kalesinde büyüyüp İsfehan dönüşü olacak çorak kıtaya salimensöz iddiası küçük, yüreği büyük serdarlı süvarilerle hayat suya, ayaz güneşe maruf olacaktır elbet yatağını bulmayan ırmak var mıdır uzunasyanın bundan olmalı yerini yadırgamadan yaşadığı geniş bozkır halinden memnun koca Belh gibi piri fani yürekleri öpecek dudaklar çoktur elbet gün gelecek vadesi dolacak oyunca çevgenin bozkırın kuraklığı düzlükleri ateşe verecekken zaman boynunda eski bir yuları sürükleyecek vakit doludizgin koşması tine ve zeytine inan açık ara savaşlara tanıklığı olan İskenderiye’nin hangi yöne dönsen çöl rüzgârı karşılar bilirim nerede nirvana güneşe yaklaştıran tibet değil ki yetişir elbet hüznümüze el değmedik goncadır gönlüm ki Taşkend senden uzak değil ulu başım söyle hangi derin vahaları sakladın kuytularında çağır geleyim ruhumu incelten Buhara’m sabret İlkay COŞKUN 10.08.2021 |