'kırmızı a'bir o kadar tesir etti kırmızı beyaz elleri vardı saadetin mutluluk karşıdan karşıya geçerken an sızıya karıştı gölgesiz asfaltta gördüm ve bekledim olacakları bir şarkı, çaldı durdu. yine çaldı tam beş kala idi sıraya girilmişti ellerinde herkesin aynı renkte adi kağıt adi yüreklerden bilindi bu melanet tekrar dedim, yaşanabilir mi tekrar dolanırdım şehri baştan başa bir baş daha eksik olsa ne yazar ince bir kalem gibiydi gözleri kaldığı yer sakin ve şaşkın bakışlarca yaşlı iki memeye yaklaşıyordu sarkık ve üzgün iki surat karşı karşıya; yan yana bir ses, bir müzik; uğultu değildi dans ederken gölgemle ah dedim, ne tuhaflar film merakına file aşık olanlar ve çöl mağdurları kadar da teneke fazlasıyla mağrur, geveze. anne, oğur beni aşka delikanlı çağlarının lirik mısraları yutkunmakla geçirmek oldu cezası her adım beş yaşında jüstinyen bir o kadar tesir eden kırmızı ince tuğlalar üzerine yükselen mabedi taşıyordu halkın kanını bahçesinde başka türlü anlatmam lazımdı başka türlü yemini bozmam ve geçeni, geçemeyeni yazmam hangi yaş yakışıklıysa o andan itibaren ölmek istiyordum ilk kavgasında liselinin burnundan gelen kan aşk içinse, hayat pek anlamsız kanlı elleriyle bir adam sokak başında ’gel’ diyor ölüm yer değiştirirken delikanlı, saç baş kıyafet janti, o biçim bunları yüzyıl önce duymuş gibi geçtim yaşamamış gibi, olmamış gibi seçtiğim ömrün hüznünü karanlığa serdim bir ıslak kelebek kaldı kanatlarınca uçamamak, gidememek de kaldı çok şey kaldı insan olmaktan hallice gurursuzca dizildik kaderin karşısına dem vurulduğumuz yitim bile saygısızca hükmedenlerin dilinde çağırdım maziyi aşağılık bir tutsak bile daha namusluydu cezasını kabul ettiği günden beri sıcaktı ellerim, günahım kadar sıcak çay bardağında söndürdüm sigaramı her şey gibi zararlıydı ağzıma aldığım ve kalbime sevgi sanıp sarıldığım yakacaktım ellerimi, inan yakacaktım otsuz, korsuz ve onursuzca halledip bir daha asla hiç yazmayacaktım dayanamadı rengi alemin bahtına ne çıkarsa şanslı sayıldı bir çocuk kül tablasına salyangoz toplayıverdi -bu anne, bu abla, bu da baba. dans ediyordu yokluğun gölgesi bir sağa bir sola durmadan tiksindim durdum ve yaktım delikanlı çoktan geçmişti yaşamın ağır aksak elbisesiyle alında bir iz tam ortasından hayatın bahane olmaksızın burnunda ve elinde kan adaletle, kavgayla, saygıyla yaşatanı aradım ve hikayesine taptım bir o kadar da tesirli kırmızı artık yasaktı aldı, aktı. |