Gelincik bitkisi
şiir işte daha ne olsun birçoklarımızın sırlar haznesidir
oysa varlığımız eskittiklerimizin yenilenme çabasıyla zaman ve mekandan ayrı düşmüş hislerimizin çığlığına bakar baban ölmüştür misal annen hatırlamaz olmuştur onu öldürdüğünü yolunu ararken kadim şehirler atlasında kaybolmuştur gezginler çocuklar gibi ağlayan pirifaniler siz gelin yamacımda durun demirle dövülen kadınlar evlatla övünen analar geçti gitti buralardan ölümcül yaralar açan o tılsımlı sözlerinizi derinine uçurumlardan bakan gözlerinizi velhasıl bize bundan sonrasında da kurtuluşu vaat eden göğüslerinizdeki gelincik bitkisi sütüyle öleceğimiz dudaklarımızdaki o eski ahitler kadar hakiki analarımız bacılarımız kızlarımız siz kalın ağulu ballarımız ne biz sizi yaşatabildik bu manada ne siz yaşamaktan yana oldunuz yaralarımızı sağaltan otacılar çoktan kendilerini vurdular yağmur sonrası çıkan zehirli mantarların altında kalmış saf beyazlık çiziyorum her anını zamanın uykum geliyor uykuda nasıl sen de hala o eski çocuksun gençlik parkında düşüp dizlerini kanatmış ellerini kaybetmiş annesinin bir tanesinin iftiralarla dolu hayatı gibisin aniden bastıran yağmurun huzurumuzu bozan o çamuru da olsan fark etmez ayrılık iklimi bu mevsim bir çoklarımız için biliyorsun mahkeme duvarı aşk camdan bakan arap kızının koca dudaklarında öldü artık biz ise kırık pencere pervazlarından fidanlıklara hevesli mezar taşları gibi bakıyoruz gök yüzüne bunlar ölü bunlar ölümlü bunlarsa hiç bir şeyden habersiz susuyorlar diye diye bu sebepledir ki bir gelincik bitkisisin sen yaralarından afyon ürettiğim her hatıran bir başka zulüm her anın ayrı bir sefalet bahar geliyor diyorlar umurumda değil uykum var benim beni affet |