Suskun hafızanın şakağına dayadığı ayrılıkBenim mütemmim cüzü’m Sensin uzat ellerini -ki beni yakışı afrikadan yazılan bir mektup sıcaklığı... Seni beklemek güneşin etrafında dönen dünyanın takvim yılgınlığı günahlardan münezzeh illegal bir yara, yüzümdeki esmer ölü gülüş hiroşima felaketi son bakışının ivmesiyle k/anıyorum pastoral bir ceset torbasında nagazakide kavruluyorum... hayat kısa Sen gitme, kuşlar yine uçar tüm haritalar silinse de yeryüzünde varlığım şık durmuyor yokluğunun üstünde tenimin kara parçaları su altında veda sözlerine takılı kaldı zaman uzuvlarım ayan beyan korkak mayınlı bölgedeyim yokluğunda Ve gözler organ bağışlar gibi ıslattı yanaklarımı son bir bakışın patlarken yüzümde... dur, gülüşlerini bırak yüreğime birlikte gidelim , gidilecekse kal, yorgundur Ay Güneş’e bulamaz evini ayaklarım yokluğunda bendeki Sen sancısından sığınırım tapınağına kurban edilişin kaç hali varsa O kadar ritüelle sundum hiçliğimin iç organlarını yağmaladığın sevda bahçemin tam ortasında Sustur kızdırdığın göğü içimi dövüyor yağmur damlaları kısılsın şu sana ait olmayan sesler şarj etme sevdamı katleden enstruman çığlıklarını... Sözlerinin telakkisi izmihlaldir ikbalsiz suskuma! benden bir ömür silen yanakların kayıtsız kalamaz cennet görmüş dudaklarıma! yakından görmeye henüz alışmamışken üzerime kapaklanan karanlığa Sensizliğin soğuk ve kasvetli mevsimindeyim istilacı bir hançer durur soluğumla seni bana getirecek her cümlede itiraf et ne olur Sen de bir isim bulamadın bu anlamsız yenilgiye göğün mavi atlasını daha fazla yırtma yokluğunla... Sen ; kutsadığım sujem yazının icadı susmanla başlar, isminin harflerinin şah damarından nice makyajı akan tarih Senin varlığına öykünerek ilkel çağı bitmeyen insanlığa yokluğunun maviliğinden milatlar bağışlar... |