Korkularım, sen, ben ve alışılagelmiş bir yığın yokluğuna...Kalbimde doğrulamamış bir kölenin ayak izleri secde ediyor araya giren bütün kelimelere, Bazen sana bazen Allah’a, bazen duvara yaslanmış bir fabrika işçisine... Bir gecenin sapağından, bir kadının göbek deliğine iniyorum, yer yüzüne inen Adem gibi, Henüz Havva yok, Elma bahçelerinde oldukça demokrat ben, Dağıtıyorum kafamı, bir güvercinin yuvasını dağıtır gibi, Tek çakışta çakıyorum cehennem ateşini. amonyak kokuyor bu şehrin koltukaltları ve içinde nefis geçen şiirler de yazılmalı. acele bir kederden sigara içilmemiş gibi, Ölü adamların yüzüne okunmalı. Dudaklarım çürüyor, Çileden çıkmış bir kitabın sayfalarıyla örtüyorum ölen parmaklarımı, Dilimin ucunda devrimci bir marş, içimde biraz Allahu ekber, biraz da sen Geçiyoruz dar sokaklardan günü zararla kapatan işportacı gibi çatlak bir bilince. Şafak dilimin ucunda kendini bir harfin saçağına asan esmer bir çocuk şimdi, Mermilere sarılıp uyuyabilecek kadar uysal, Tabutumun çivilerini cebimde taşıyacak kadar vefalı ellerim, Demin Soylu bir bakirenin saçlarını okşadı, Yumuşak... Herhangi bir eylül sabahında güneşi örtüyorum dantel bezlerle Kapatıyorum bütün kapıları korkuların yüzüne, Koyu mavi intihar şiirleri okuyorum sarı başak saplarına, Çarpılıyorum Tanrı aşkına edilmiş bütün yeminlerde. Anne hayalindeki çocuk oluyorum Bölünüyor bütün oyunlarım korku masallarıyla. Büyüyorum sonra sana. Sana büyüyorum... Pynst. |
Mermilere sarılıp uyuyabilecek kadar uysal,
Tabutumun çivilerini cebimde taşıyacak kadar vefalı ellerim,
Demin Soylu bir bakirenin saçlarını okşadı,
Yumuşak...
Devamları da hep aynı güzellikte olsun dilerim