Ölüm
Biz insanız ölüm,
Meçhulümüz değilsin sen, Panter gibi sinsi ve sessiz, Bastırıverirsin aniden, Biz insanız, aciz... Baş eğeriz çaresiz. Elbet bilmez yağmur baba, Gelince bahar, Niçin bunca bol yağar. Ve bilmez toprak ana, Düşünce cemre, Neden yeryüzünü yeşile boğar? Soğuk havalarda suyun buz kestiğini, Sonbaharlarda rüzgârların niçin kudretli estiğini, Aklı mı var ki ölüm, sararıp solmadan, Dalından savrulmadan, Yarenleriyle sarmaş dolaş, Delikanlılık çağındaki şu şımarık yaprak, Yaratılmışların aczini, nasıl anlayacak? Hey ölüm, seni tanıyacak, Yaşasa da Rabbi’ni hiç tanımadan Tanıyacak her yaratılan, Atmışken acizliğini tam kafasından. Bilmese, Düşünmese, İstemese de, Toprağa kan olan yaprak gibi, Kaskatı olan su gibi, Dinginleşen hava gibi, Tamamlayacak Rab’in ol dediği dönüşümünü. Kim bilir kimin koynundasın sen şimdi, Ve soğuk bir yılan gibi, Sarmaktasın kim bilir kimi! Kim ister seni, ölüm kim... Olmaz bilirim, seninle pazarlık, Lakin uzak tutar İnşallah Râb’im, Seni, benden ve sevdiklerimden İki Dünya’yı da kazanana kadar, Sadece şimdi, şimdilik! |