ŞÜPHESİ VARKENŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Şüphe; insanın içindeki pıtrak gibidir, ne yana dönsen batar.
Şiirin hikayesi olarak, "Uyan Sunam" türküsünün hikayesini paylaşmak istemiştim. Ne yazık ki her yerde yayınlanan hikayeye bu sitede yer verilmiyor. Muhtemelen müstehcen ve veya argo yada her ne ise, (ben çözemedim) ondan sayılıyor!!!!!!! Bu durum ikinci defa geldi başıma. Sitenin anlaşılmaz kuralları ve uygulamaları iyice çığırından çıkmış durumda. Ve artık şiir yazmaktan da, paylaşmaktan da soğumaya başladım kendi adıma burada. Geçenlerde bir gün seçkisi şiir okudum. Hiç bir şey anlamadım ve şairin sayfasını bir ziyaret ettim. Acaba anlamamaktaki kusur bende mi diye, diğer şiirlerine bir göz atayım dedim. Son yirmi şiirinin sadece üç tanesi güne seçilmemiş. Ve adam, parmağını klavyenin üzerinde sürükleyerek oluşan yazıları şiir diye yayınlamış ve günün seçkisine layık görülmüş. Ben o anda burada bulunduğum için kendimi aşağılanmış hissettim. Sayfamı silmek gibi bir seçeneğim olsa hiç düşünmeden buradaki varlığıma tamamen son verirdim. Beni tutan, tek vazgeçilmezim, sadece ve sadece buradaki o en güzel dostlardan ve dostluklardan kopmak istememem. Açmasın bir kere ağzını nadan Nem kapar olursun havadan sudan Uyanır mı "Suna’m derin uykudan" "Fahri’nin" sezinde şüphesi varken Kem sözler o dilden düşse gaf ile Çıkmıştır, meçhule doğru kafile Sohbeti şerbetle karsan nafile Densizin sözünde şüphesi varken Suyunu verseler altından tasla Ürperir tüylerin her bir temasla Atılan hedefle buluşmaz asla Namlunun gezinde şüphesi varken Tuttuğun hırsıza sorsan ahvali Lal olmuş bülbüle dönüşür hali Kim arar nimette haram, helali Nazarın gözünde şüphesi varken Alibaba, masum silah çatar mı Aslını bilenler yalan yutar mı Kırk kere yamasan dikiş tutar mı İpliğin bezinde şüphesi varken * ** Dost katkısı.......Teşekkürlerimle...... Sel kükrer yamaçtan bendini yıkar Enginde aşk ile ummana akar Seven, sevdiğine ürkerek bakar Edası, nazında şüphesi varken Hain olan kula yol verilmez ki Yere düştüğünde el verilmez ki Nadanın peşinde iz sürülmez ki Yokuşu, düzünde şüphesi varken Kimisi kuş olur yüksekten uçar Elinde ne varsa meydana saçar Kul olan maşallah demekten kaçar Fazlası, azında şüphesi varken............Aydın KAHRAMAN(sonsuzufuk) |
Türkü, içeriğiyle çok içlidir gerçekten.
Türkünün öyküsünü biliyordum ama sayfaya uğrayanlar da (bilmiyorlarsa) öğrensinler istedim.
................................
Suna, Fahri Kayhan’ın eşidir. Çok sevmektedir Fahri Bey Suna’yı… Devir, o zamanın Malatya’sı… Ancak sevdiğine sevdiğini söylemenin bile ayıp karşılandığı o dönemde Fahri Bey her daim söyler Suna’ya, ona olan sadakatini ve bağlılığını… Ve bilir karısının gözlerinin başka kimselere bakmadığını…
O dönemin kadınlarının en büyük eğlencesidir, haftada bir yapılan hamam sefaları… Kendilerine ayrılan günde toplanıp hamama gider mahallenin tüm kadınları… İşte o hamam sefalarından birinde Suna’nın sırtında bulunan ve normal şartlarda kıyafetinden asla görünme ihtimali olmayan bir ben dikkatini çeker hamamda bulunan ve sunanın yakın arkadaşı olan Neriman Hanım’ın…
Neriman Hanım, akşam eve geldiğinde laf arasında eşi Mustafa Bey’e, Suna’nın sırtında ben olduğunu anlatır… Aradan zaman geçer… Fahri Kayhan bir gün evlerinin yakınında bulunan kahvede Mustafa Bey ile karşılaşır… Aralarındaki sohbet belli bir süre sonra tartışmaya dönüşür ve olay karşılıklı hakarete kadar gider… Fahri Kayhan hiddetle cevap verir Mustafa Bey’e: “Bir daha karşıma çıkma, seni el aleme rezil ederim.” Bu söylem karşısında sinirlerine hakim olamayan ve sırf Fahri Kayhan’ı yaralamak gayesiyle hareket eden Mustafa Bey’in dudaklarından şu sözler dökülüverir: “Sen benimle uğraşacağına kendi karına sahip çık, ben senin karının sırtındaki beni bile bilirim.”
Fahri Kayhan beyninden vurulmuşa döner… Evet inanamaz biricik Suna’sının kendisine ihanet ettiğine, ama bu başına gelen neyin nesidir? Elin adamı, Suna’nın sırtındaki beni nerden bilecektir? Bu sorular kafasında iken eve varır, dayanamaz ve karşısına alıp Suna’yı durumu anlatır… Suna iki gözü iki çeşme yeminler eder Fahri Kayhan’a: “Aman beyim etme” der, “Bakar mıyım senden bir başkasına?” O gece konuşurlar, konuşurlar… Fahri Kayhan eşine sarılır, ve ikna olduğunu söyleyip bir daha hiç açmamacasına konuyu kapatır… Lakin durum hiç de öyle olmamıştır… O günden sonra istemeden de olsa aklında hep o şüphe, Fahri Bey karısına kötü davranır…
Yine bir akşam yemekte sudan bir sebeple çıkan tartışma sonrasında Fahri Kayhan ceketini alır ve başlar Malatya sokaklarında dolaşmaya… Eve geldiğinde neredeyse güneş doğmak üzeredir… Eve girer ve gördüğü manzara karşısında dona kalır… Biricik karısı Suna, kendini asmıştır… Sallanan ayağının dibinde elinden düşmüş bir mektup durmaktadır. O mektupta Suna son sözlerinde şunları yazmıştır: “Kusura bakma beyim, ama günlerdir kafandaki soru işaretlerinin sebebini bilmekteyim… Kendimi temize çıkarmak için başka yol göremedim. Şunu bil ki, ben sana hiç ihanet etmedim… “
Fahri Kayhan gözyaşları içinde eşinin cansız bedenini yağlı urgandan ayırır, yere yatırır… Islak gözlerini silerken bir bakar ki hava aydınlanmıştır… İçindeki yangın öyle büyüktür ki, sözün bittiği yerde, kelimelerin küllerinden o meşhur türküyü yakmıştır:
“Şafak söktü, Suna’m yine uyanmaz
Hasret çeken gönül derde dayanmaz
Çağırırım Suna’m sesim duyulmaz
Uyan Suna’m uyan, derin uykudan
Nice diyar gezdim gözlerin için
Niye kızdın bana el sözü için
Dilerim Allah’tan sızlasın için
Uyan Suna’m uyan derin uykudan
Çektiğim gönül elinden
Usandım gurbet elinden
Hiç kimse bilmez halimden
Uyan Suna’m, derin uykudan…”
[1] Bu hikayede geçen Neriman Hanım ve Mustafa Bey, gerçek isimler olmayıp hikayenin bütünlüğü içerisinde yazar tarafından kullanılan farazi isimlerdir.
............................
Sizin gerçek bir ozan yaklaşımıyla dizelere duygularınızı dökmenizi çok beğeniyorum ve bu şiirleri zevkle okuyorum. Aslolan da paylaşımlar arasındaki dayanışma değil mi?.. Ben buna çok değer veriyorum... :))
İşte böyle yetkin bir şiir daha...
İçtenlikle kutlarım Ali Bey.
Saygılarımla...