Güneşsizliğimi yazacaktım sana.
karanlık, avuç içimdeki çizgilerle oynaşırken.
Öykümü kulakları sağır eden bir sesle,
o
beyaz kir tutmaya yatkın zarfın gırtlağına iliştirip gönderecektim.
Olmadı...
Düşsüzlükten önce doğunca, öldüm.
Hayli oldu sen yarama asılmayalı.
Kanatmayalı dilsiz düşlerin,
çığlık derilerini.
Az önce gitti kocaman ayaklı,
gün adlı cüce.
Yarım kaldı rüyamda koştuğum devrik gözlerinin sonundaki b
ölüm...
Çünkü İkinci satırda o şehre taşındık biz.
Işıkları göğün memelerinden sarkan b
aşka bir şehirden.
Dün kalsaydın...
odamı boyatacaktım en kalabalık cümleler kurup.
Vir
gül kokacaktı en
baba Yerin...
Sonlarda, noktayla sevişecekti
çocukluğum.
Dün,
o parkın önünde
gülümseyen,
yaramaz salıncağı çekmeliydin.
Bir fotoğraf karesinde büyümeliydim belki.
Yada o karenin dışından sarkıtıp bacaklarımı
çocuk kalmalıydım.
Büyümek, kocaman bir cümleydi...
Kurmam gerekti, kuramadım...
... Ali topu tut...
yok! bu değildi.