kapılar...
dısardan yumrukladıgın benim kalbim
aglayamıyorsam bu cahilligim uzun suredir kimsesizligin tadını cıkarıyorum adım, soyadım gibi soyadımı kimse bilmiyor beni bırakıp gittiginden beri butun zanlıların tariflerine uyuyor eşgalim ama hala icime acılamıyor kapılar bıkmadan yumrukladıgın benim kalbim... sessizlik, vapur calıgıcıları gibi binmeyen bilemez kadıköyden eminonune gelirken ansızın yerinden kalkar adam elinde akerdeon ve bir cocuk sapkasını ters cevirp gezer insanlar arasında belki de istedigi para değil belki de para o an onun icin cokta mühim değil sarı sacları mavi gozleri ve rus ezgileri arasında dans eder gibi süzülüsleri kadıköyden eminönüne inmiyorsan eger ve daha yeni sevişip az once ayrılmamıssan göremezsin ne notaların cıkardıgı buğuları nede kucuk cocugun elinde tuttugu sapkaya bakıp belkide hayalini kurdugu yarın sabah sıcak bir odada uyanabilme sevdasını... icime acılamıyor kapılarım bir suredir yoklugundan muzdarip kime baksam kime bakınsam kimin bakındıgı olsam kimsenin bekledigi olacak kadar becerikli değilim artık kimsenin duymak istedigini soyleyecek kimsenin sesi olacak beni okudugun icin benim seni cıkartınca icimden ne kadar benim kalıyorum burda seni cıkartınca aklımdan ne kadar caresiz ansızın cıkıp gelince cocuk gibi ansızın gidince bir ihtiyar ayagındaki nasırdan öfkeli ustelik ağzı bozuk gunun yirmi saati ickili icime acılamıyor kapılar ustunu ortemedigin yalanların gibi icini bosaltamadıgın iltihaplı yaraların tabiplerin tanıyamadıgı tanıyanların gormezden geldigi bir hastalık gibi sensiz kalan odalara acılan kapıların bir turlu acılmamak icin bu kadar inat etmesi... |