ziyaretsana gelmek toprağa çiçeğe su olmak suda yudum olmak gibi sana gelmek bir yola hasret bir yola özlem bir yola gözyaşı giydirmek gibi azizem sana gelmek bir dağı izleyerek bir ovayı süzerek uçmanın mutlulukçu bilincine erişerek onurluca göklere dokunan bir kartal yavrusu gibi özgür... sen ki ruhumda biriken mavi gülümseme duramazdım anne sabırsızdı ellerim gözlerine cenneti avuçlamak için geldim ah nar danem bir okyanusu soluklarken gözlerin ellerin yeryüzü acısına merhemken sana bakmak ve sonra zamana sığınmak hayata en uzun acıyı bırakmaktı şükürler olsun şükürler olsun hayat bu seferde bağışladı seni bize derken gözlerime acıdan bir duvarın çizileceğine hiç ihtimal vermemiştim biliyordum yorgundun saçlarına yaşlı yıldızlar misafirdi ellerinin ayasında höyküren iki mavi iki yeşil dünyaya rağmen yüzünde cennetin sekiz kapısı uyanıktı benim içinse cennet hep senin gülüşün hep o gülüş içindeki sevecenlikti azizem bilki yüzüne el sürmek benim için tavafın en derin faziletine erişmekti bana sunulan bu fırsat için hayata en derin teşekkürleri bırakarak dokunuyorum azizem beni soracaksan iyi değilim ama hiç iyi değilim canı acıtılmış yağmurlar gibi hangi taşa çarptığını his etmeyecek kadar öyle karışık öyle yönsüzüm ey hayat yıkılmışlığıma aldırmadan sonsuzluğuna en nadide çiçeği alırken toprağına acıyı okşayarak içimi ezdin kuşkusuz bu senin yasandı ve sen yasanı mutlak uygulamak isterken ben yasayı uygulayan uygulayıcın gibi çaresizdim Can Fırat/3 ocak 2019 |