Bir Şizofrenin doğum günü
Yarın soğuk bir gün olacakmış.
Öyle diyor ajanslar. Dün doğmuş yaşlı bir kelebekle sohbet ediyorum, Kısacık ömründe uzayıp giden derin sancılar. Sonrası camlara çarpa çarpa kör intiharlar. /Ulan, Bir halt sanıyormuş kendini çektiğimiz saçmasapan acılar./ Kaymış bacaklarımın üstündeki üşüyen battaniye. Sessizce başucuma dikilmiş gecenin şizofren rengi, Ve her şey bir lacivert koyuluğunda. Görmüyorum hiçbir yeri, Üşüyorum, Korkuyorum üstelik, yalan değil. Karanlığın bir suçu yok aslında, Yalnızlığımın terbiyesizliği işte. Aldırmıyorum. Dinmedi gitti şu diş ağrısı, yarım saat önce bir ağrı kesici attım Faydasız. Vücudum kaybediyor artık direncini. Oysa bu göğsüm kaç sızı eskitti. Saymakla bitmez. Tavana bakıyorum nice zamandır. Teyp açık, hüzünlü bir melodi kulaklarımda. Hatırlıyorum da; Soğuk bir namludan çıkan sıcak bir kurşun gibiydi o şarkı, Darağacına asılıydın sanki her notasında. Ve hiç kürsüyü çekmeye cesaret edemedi şaşkın ellerim. Acemi bir cellat gibiydim yani her defasında. Sarı - soğuk duvarlar suskun, pencere camlarında buharlaşıyorum. Rengi akıyor çok uzaklarda kırmızı bir gülün. Galiba üç gündür uyumadım, Ya da biraz daha fazla. Hatırlamıyorum. Ben diyeyim diş ağrısı, sen yürek ağrısı anla. Çarpıyorum geceyle günü, bir gün etmiyor, Topluyorum; elimde sadece hercai bir günbatımı kalıyor, Bölüyorum; geceyarısı ediyor. Sonra çıkarıyorum kendimi zamandan , sonuç bir bile etmiyor. Senin anlayacağın sıfırlamışım bu hayatı. Şimdi bütün ayrılıklarımı teker teker yakıyorum . Ardından bir kahkaha patlatıyorum sobama attığım her bir günümün ardından. Hem de bu diş ağrısıyla. Bırakıyorum hesabı kitabı. Dokunuyorum birikmiş takvim yapraklarına. Kanayan hatıralarımla birlikte dökülüyorum bütün zamanlarımdan. Bir yaprağını koparıyorum anılarımın. Hayat koparıyor beni en sağlam yerimden. Kusursuz bir uçuruma benziyor gece yarısı. Ve İntihar etmedik hiçbir yerim kalmıyor. Neyse ... Bugün benim doğum günüm. Kaç yıl yaşadım, Kaç uçurumdan düştüm... Adını... Adımı bile hatırlamıyorum. ..... Biraz önce masaya bıraktım doğum günü pastamı. Diktim mumlarını, kenarlarına birkaç maytaplı fişek. Çok güzel oldu. Sırtıma saplanmış hançerlerden birini aldım elime , kestim ömrümü orta yerinden. Yarısına keder dedim, sevincini kaybetmiş bir çocuk gibi ağladım diğer yarısına. Sonra o çocuğa ne diyeceğimi bilemedim. Sonra yaktım fişekleri, neşterlendi odamdaki loş karanlık, dansettim tükenen mumun üşüyen ateşiyle. Tükenen bir kalem hediye ettim kendime . Karşımdaki sandalyeye resmini çizdim. Bir dilim umut kestim pastamdan , çiğnedim sancılarımı. Hem de beni yerden yere vuran bu diş ağrısıyla. Herşey çok güzel olmuştu. Sonra gururla teşekkür ettim kendi kendime. ...... Sonra biraz daha acıdı her tarafım. Çünkü; Her şehir biraz gurbet, Her turna biraz göçebe, Her sevgili biraz acımasız olmak zorundaydı senin gibi. Ama ben bir çocuk gibiydim hayatın kıyısında. Aklım almadı. Eskiden şiirler yazardım sana. Kısa ve garip şiirler. Sonra yazdığım şiirleri okur, beğenmez, komik bulur, ateşe atardım. Sobamda cayır cayır yanardı duygu kırıntılarım. Neyse . Ben yine uyumaya çalışacağım. Sandalyeden kalkıp gitmişsin zaten . Ve ben yine hatırlayamadığım rüyalar göreceğim. ........... Teybi açık bırakıyorum. İnan karanlıktan korktuğumdan değil, Çalsın diye o eski şarkı hiç durmadan. Hadi iyi geceler yitik sevgili ... Yıldızlarıma karışma ne olur. Bırak yansınlar , içimdeki bu yangın gibi. Çünkü karanlıkta, En iyi onlar ... halden anlarlar. Mısraların bir halta yaramayacağını biliyorum tabi ki. Sen bu yazdıklarıma aldırma. Hele bir havalar ısınsın, serseri bir güneş dolaşsın tepemde, Bir gün bu şiiri de yırtıp atarım elbette. Sen merak etme. .....………....... Bkrçkmk 01.01.2016urfa |