bana neseninle oturup leon’u izleyemedik ayakta durup güneşin batışını bir de ahh... kentler bunca kalaba zaman bu kadar cüce olmasaydı karnımdaki sancı mathilda’nınki kadar yüce onunki kadar vakitsiz uyansaydı dolanıp durmasaydı aklıma uzun saçlar ikide bir takılmasaydı ayağıma çatık kaşlı sakil sakil o çakıl taşlar avuçlarım terlemeseydi tir tir ertelemeseydi her sefer avuç içimi dizayn eden allah gülüşlerimi dudağımdan dalımdan budağımdan bir terletip bir üşütmeseydi bir derleyip bir toplamasaydı meyvelerimi hayat tam da kayısı mevsimi gelip dayandığında kılı kıpırdamayan güz tutkunu gözkapağımdan ve bir kadın tanımış olmasaydım ruhunu eski sefaradlara çoktan satmış üstüne üstlük bir erkek tanımış olmasaydım sakallarını mucize beklerken kocaman kentlerin kaldırımlarında ağartmış ve ikisinin de altında altını ıslatmış altından iki çocuğa rastlamış olmasaydım yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz yatcaz kalkcaz sabah olcak di mi anne ve biz yine gitcez oraya? diyen leon için ağlamazdım bu kadar. yoksa güneş... doğmuş batmış doğmuş batmış doğmuş batmış bana ne sevmişim ya seni adam izlemeyiveririm olur biter! JD |
Ve sonra süratle, akışınca aktım şiirin!
Rafting mi deniyordu o "kızgın köpükleriyle denize bir an evvel ulaşmaya hevesli su" üzerinde yapılan spora?
Öyle deniyorsa, öyle oldu işte..aldı götürdü bir kıyıdan diğer bir kıyıya çarpa çarpa şiir; böbrek üstü bezler, adrenalin.....
Aman be şair;okuduğum her şiirinde parmak ısırdığım, yere göğe sığdıramayıp, "bu kadar kolay yazamaz insan" hasetlenmeleriyle karışık, derin, sonsuz ve riyasız bir hayranlık duyduğum bir şiirini daha okumuş oldum.
Bu kadar işte!