Demir atardı içime bir Nuhun gemisi sen kıyılarımdan giderken.
Demir atardı içime bir Nuh’un gemisi sen kıyılarımdan giderken...
Özlem bulutu çökerdi gökyüzüne saçlarına dokumak isterken... Irmaklar dökülürdü gitme kala bilet kesen gözlerimden... Yüreğim ise içine akan bir mürekkep balığıydı lacivert ve dilsiz konuşurken... Bir tufan kopardı sen susarken... Ve demir atardı içime bir Nuh’un gemisi sen kıyılarımdan giderken... Çoktan ölmüşüm oysa ben. Yalan söyleme ne olur yüreğimi söküp gözlerinde ki denize gömerken... Arkana bakma olur mu şimdi giderken? Sil sonbaharı yüzünden... Saçlarını ise sakın savurma. Gönül koymuyorum ama kokun gelmesin bana. Bilirim, kadınlar gider her zaman. Sen usulca git... Ben ölürüm yavaşça... Zaten hangi kadın gitmedi mi ki severken? Çiçekler de solarmış çok su verirken... Ve balıklar da ölür bir gün denizler giderken... Ve demir atar içime bir Nuh’un gemisi daha sen kıyılarımdan giderken... Elbet bir gün biter mühlet ve kader imzasını atarda gider. Yavaşça düşüverir önümüze alın yazımız. Oysa hüzün durağına virgül atmışız... Ansızın gelir şimdi gecikmeden seni benden götürecek olan kara tren. Gözlerime bakmasan diyorum kadın eksik yanımı götürürken... Yüreğimin giriş kapılarının anahtarlarını da götür giderken... Sularımı çeker şimdi kör bir deniz, kolları kırık yüreğim bir girdabın içine düşerken... Ve demir atardı içime bir Nuh’un gemisi sen kıyılarımdan giderken... Ben o tufanda ölürdüm oysa. Sen giderken... Ömer Altıntaş |