Pâyidar
Tepelerin ardındaki kızıllık kayboluyor,
Kuşlarla beraber iken hür esen rüzgar, Yağmur damlalarını tutan yapraklar ıslanıveriyor, Kavuştuğu için önceden daha çok sevinmesin mi yürekli dağlar? Anlat bakalım derdine derman aradığın sendeki bu hali, Ahüzarlığını liyakat buldum, ahına ortaklık neyden bahsedersin hala hey ahali! Pürlerin kuvvet bulduğu vakit hırstan anla ki toprak bağrına basıp seslenecek: ’gel hadi haki!’ Bir hasret gidermek istedi canım can kulağımla dinlerken basmasın ha sakın sakıncalar, Gel bizde oturalım şurada, Kanaat birazdan bir hasbihal havasındaki kusmanın tadı tuzuna, Halim halini düşünmezken benden daha bekleme düşünmemi ya, Hal mi ki kaldı halim beni haliyle gambazlar, Kalan ki geriye benden ne kaldı? Dahil etmem bak pişmanlığı, Kaybolsun tepelerin ardındaki güneşin kızıllığı, Islansın yağmur damlalarını tutan yapraklar, Manzaraya tekrar şahitlik veremeyen, O kızıllık... Sanki içimdeki o eski ben, Yağmurlarıydı kaosun son bir damlasına uzanıveren, İçimdeki yaprakları yapraktan saymaz, incitip yakar! Ellerim vesile ile sallardılar kendilerini yıldızlara, Şükranlarını sunmaktan caizmiydiler müstehak uğruna? Ola ki her kim ise sebep uzaklaşmanıza, Söyleyin ona da el sallayayım bir daha görüşmemek isteği içimde doğar, İçimdeki merak aşk-ı, O ayak izlerini takip ederek seni bulabilme ümidine kapılmaktı, Ellerimin vedası değil bu sefer size gökyüzünün yıldızları, Olabilirdiler bendeki son umut kağıtlarına zahar, Yakma ki onu havada süzülüp fısıldamasın, Fısıldamasının süzülüp açtığı yakıntılar birer birer tutuşmasın, Çöllerde ki kuraklık seraplar örmüştü gözlerimde uzaklaşsın, Tenha yerlerde ki yalnızlık yalnız bıraksın beni haddi ile etmemişti sarfınazar, Bulunduğum yerde karanlıkta üstelik yok kimseler! Ve de odanın kapanan tek kapısıyla gülerdiler, eğlenirdiler, Ayaklarımın bağlı kaldığı işkencelere doyumsuz olan zincirler... Kulağa fevkalade gelen pâyidar... |