Sarmaşık
Ben bir savaştayım halim pek mi?
Etraf toz duman göz ayırt eder mi? Kuş dahi uçmayan yere bahar gelir mi? İlerlesem doğruca bir umutla, ümit… Düşmez mi? Neylesem halen durmaz felaket kesilmez mi? Şikayetimden gittim oturdum bir kafeye O anda nidalarım boğuldu birden sükunete Zira orda birini gördüm pek latif hemde Zülüf dökülmüş yüze… tebessümü gül bahçelerinde Irmakta yıkanan zarif bedenini örter berraklığıyla O saflığı, berraklığı süzmek yetmez gözleri yormaya Aşığım toprağın zehrini emen sarmaşığa Bir başkasına sarılsa zehirleyecek hüsranla Yaptıklarıyla nam salan bir yeşil dünyamda İşte o dünyamda sarmaşık bana sarıldı Bendimde o sarmaşık misali kökler saldı Durmaz felaketler bende felaket yaratmıştı O güzele dokunsam sarmaşık onuda sararmıydı? Bu sefer hayal dahi kandırmayan bir süstü Geceleri giderken yağan meçhul korkulara küstü Korku katılır sarmaşık gücüne kılardı güçlü Edemedi artık kabul korkuları zira onlar hürdü Hür kılansa aşk-ı sarmış mütemadiyen bir örtü Zehr yerine aşk salan sarmaşık haline bürünüldü |