İki Çiğ Tanesiydik
ömürleri,
biliyorum saniyelikti ığdır ovasında, iki çiğ tanesiydik şafaktan hemen önceydi akşamdan yükseldikleri gökten indiler elegez’in serin nefesiyle aras ırmağının kenarında yaban söğüdün yeşil, nemli dalına kondular güneş acem elinden yükselince beraber ölmek üzere yemin ettiler ant içtiler ağlaştılar at sırtında koyun sürüleri ile dağların yamaçlarında mevsimleri kovalardık göç ettik gene çadır kurduk gene kardeşlerimin yaşlarını yaylaları sayarak hesapladık bir sırt, bir çizgi, bir boğum vardı sürekli beni senden beni ondan beni ötekilerden ayıran babam sürünün önünde ilerlerdi ben gerisinden ama ben korkardım karanlıktan bir çember çizilmişti bana adı kader denilen ben bunu zaten biliyordum bereket versin ey ığdır ovası ey ağrı dağı, ey alagöz dağı dağların ığdır ovasına bakan yamacına düşen yağmur suları hazar gölüne akar aras ile dağların öte yüzü ise hint okyanusuna akar murat ile annem aşerince çim hisarın toprağından tırnağıyla kazıyıp yerdi hey çorak bozkırım ben seni nasıl unuturum ben gene sana dönerim sen bir yağmur damlası ben bir yağmur damlası güngörmez yaylasına sisli bir sonbaharda yağdık geceydi kaybolduk sen bakının aydınlığına kapıldın ben şimalin karanlığına gömüldüm hangi buluta hangi rüzgâra hangi tipiye hangi uğultuya seni sormalı artık sanmam ki bir daha kavuşmalı sen murat nehrine aktın keçi toynağım fırata yüzdün ekşi alıç tanesi hint okyanusunda boğuldun benim babil heykelim ben ise aras ırmağına aktım bilmem kaç ton alüvyonla, yırtık yılan gömleğim ığdır ovasına düştüm ey ılgın dalım mayısta iğde kokusu oldum hazara ulaştım ey benim ketum lisanım sen çiğ tanesi sonbahar sisi sen yağmur yüklü kümülüs nefesi artık kim kavuşturacak bizi senin külün taşındı taa tanrıça ganjha için benim yırtık yılan gömleğim biçildi neft kokulu hazar için... |
Kalemin susmasın
_____________________Selamlar