Zülfü Sarı Peri
“bir gemici tanırım
kalbini bir limanda bırakmış ya kaybolursa ağlar çocukluğundaki gibi kalbini almaya gidecek hala” -e. ayhan- bacadan içeriye karanlığın içine doğru düşümde, hayalimde içime doğru bir avuç ışık huzmesi serpiliverdi. minareden aşağı süzülen bir grup ehil güvercin gibi zülfü sarı bir perinin silueti gibi… mağrip ezanı ile el ayak çekilirken pazaryerleri toplanırken korktuğumu belli etmeden kabahatimi göstermeden ıslık çalarak yürüdüm ellerim cebimde metruk semtlerin içinden… riyazeti bir türlü bitmeyen çilesi bir türlü dolmayan günahkâr bir dervişin sesi peşimden beni çağırarak, kendine doğru uzletin ta içine doğru mahzenlerin ta diplerine doğru çağırarak, üstübeç zehrinden karın ağrısı çeker gibi ağlayarak… artık dalgalar o kadar hırçın kör birer azgın iskeleyi her sardığında el yordamı ile sanki birisini arar ve köpüre köpüre homurdanarak tekrar geri çekilen deniz ne garezi var bana uzun ve karanlık gecelerin, sabahlara kadar bacalarda sessizce inleyen kirli martıların, pişman olayım af dileyeyim dizlerine kapanayım istiyor belki zülfü sarı perinin. günahımın hesabını soran yağmur buluttan kanatlarını gererek güya gözyaşlarımı saklamak istiyor. ıslak ve yorgun günün akşamında aktarın baharat kokusunda sirkeci’nin çarşı pazarında ayaklarımın beni nereye götüreceğini düşünürken istanbul’un tarih kitaplarında kapanan son bir sayfa olmak istedim. birazdan başlayacak gecenin beni ebediyen saklamasını istedim. fakat hayalime aksi süzülünce sevgilinin! birkaç yüzyıl daha yaşamak istedim istanbul parklarında bir demet yasemen olup itaatkâr bir sufi edasıyla tekrar tekrar açarak… |