bu mevsim yaşlanıyor
cama konan bir kaç yağmur damlası
sonbaharın gözyaşları gibi geride sulu bir yol bırakarak gözümün üzerinden süzülüp iniyor camın önünde ölmek üzere birkaç sinek ara ara hüzzam bir beste eşliğinde dönüp duruyorlar kimisi ters yatmış tozlu kanatları çoktan kurumuş, nefesimle oraya buraya durmadan sürükleniyorlar uzağa dalmış gözlerle dersliğin camından bakıyorum geniş avuçlarımda dumanlı kafam iyice yitip gidiyorum dışarıda ölgün bir güz tıpkı benim gibi orada durgun bir gölün içinde gibi durmadan yaşlanıyor kayısı ağaçları da öyle rüzgârla gazel üstüne gazel döküyorlar bu mevsim yaşlanıyor zaman yaşlanıyor ben yaşlanıyorum bu aralar serçeler akşama kalmadan bitmeyen şarkılarını da yüklenerek yakındaki gölün sarı sazlıklarına uçuyor kış belli ki yakın bir yerlerde geceliyor yer yer aralanan bulutların ardından içimi üşüten kışın uçsuz bucaksız ovanın ufkundaki dağların eteklerinde beklediğini görüyorum kar her geçen gün biraz daha aşağıya, ovaya iniyor spor salonunun orada güz arpası yeşermiş tarla ile okulu ayıran hisarın arkasında renk değiştiren ağaçların duldasında bir iki beyaz önlüklü öğretmen arkalarına sakladıkları kapalı avuçlarında dumanlar güzün ekşiyen renkleri gibi dökülen ağacın yaprakları gibi uzayıp giden bir rüya misali yavaşlayan sonbaharın ruhunu ellerimle yakalıyorum öpüp havaya uçuruyorum içerde sıcacık bir nefes buharı içerde öğrenciler dalmış kitap okuyorlar |