'suskunlar'
bunları sana ıslak, isli ve nemli duvarların arasında yazıyorum
ağlamıyor insanlar onlar biraz hava almaya çıksınlar sevinçliler, bastırılacak gibi değil yağmur taşınıyoruz dediler, sevgili dostlar rastgele yan koğuşta gülerken ölenler olacakmış ranzadan düşmeden hem de nasıl öpüldüğünü bilemezsin kağıtların zarfa koyulmadan önce öldürüyorlar Ayşem ağlarken olduğu bir yana, gülerken daha feci dudaklarını taşıyorlar bir ülkenin süngüler paslanmaz ardından aranmaz süslenip de darlanmaz buralar geceleri daha bir yalnızlık kokar adama böylesi, uzaktan daha bir koyar buralar sonsuza sürülen ağıt mektebi sanılandan daha iyiyim tutuşup yandığım soğuk ayrı yaşlarımı öptüğüm daha ayrı pek ayrı şu suskunluk her birinin yazık, ne desem nafile kaç parçaya ayrılır insan olan Ayşem, nereye gidebilirim içimin senli baharından başka gökyüzünü öyle boş sanmasın kimse bulutlar yareni olur kiminin yağmur maviliklerin prensesi hani bir kızımız olsaydı Ayşem, o koyacağımız ismi yüreğimin köpüklü bardaklarında yıkıyorum her gün sen bana aldırış etme bu acılar, bu işkenceler biliyorum çabuk gelir ölüm yaşamayı benim gibi güzel bilene duyuyorum öyle yakın ki, bilmeyeyim diye, hani görmeyeyim diye yüzünü son kez saklıyorlar seni benden Tanrı’nın hor gördüğü şehirlerde pek de önemli değil yaşanmamış olanı geldiyse başa, bir zaman geceyi yakacak gözlerimi anımsa yüreği buz kesmiş sevinçler örter şurada senden yana koşmak istediğimi en yakın olandan dokunamayınca ağladığımı yazsınlar sevdanın karasına kapı vurulmadan girdiler içeri iyi misin, iyiyim. birden unutup giderim ranzada adımı yaşamak sevinçli bir gün kaldı sen beni güzel hatırla |