Bir Mahkum Gibibir yaprak düşmüştü dalından bir ağaç boynunu bükmüştü su yolunu kaybetmişti eylül yerini ekime bırakmak üzereydi ve yağmurlar bardaktan boşalırcasına yağmaya başlamıştı üstüm bir okyanusun derinliklerine dalmışım gibi sırılsıklam bir taraftan rüzgar esmeye başlamıştı gözlerin hatıramda kalmıştı oysa gözlerin bir ırmağın sesini andırıyordu papatyaların üstüne sessizce parmaklarımla dokunuyordum saçların geliyordu aklıma simsiyah saçların parmak uçlarımda dans eden bir balerin gibiydi sonra mayıs’tan kalma sevinçlerimin yerini kar boranlar alıyordu sessiz bir fırtına kopuyordu göğsümde ve yüreğimin üstünde bir tekne batıyordu güvertesine kadar boğulmak üzere bir şiir çığlık çığlığa şarkı söylüyordu yağmur damlarında seni arıyordum sen yitik bir şehirde kayboluyordun günlerden pazartesi sendromu olması lazım oysa bir cumartesi akşamı seninle yürüyordum teni kahvenin her tonunu anımsatan kaldırımları adımlar gibi hiç keyfim yok bu aralar gülüşünü kaybetmiş bir çocuk kadar yalnızım umudum yok, sevincim yok, güveneceğim kimsem kalmadı kendime de güvenim kalmadı artık inancımda kalmadı kendimi kendi içime gömmüş gibiyim ama mezarımı ziyaret etmeye takatim kalmadı ne gelen var, nede bu dünyadan uğurlayan biri var sanki herkes ölmemi istiyormuş gibi oysa ben çoktan ölmüştüm sadece bedenen karşınızdaydım ve ağır aksak kuş sesleri uzaklaştıkça uzaklaşıyordu benden ve boğuk bir geceyle üstümü örtüyordu annem ışığı neredeyse sönmek üzere bir yıldız odamın karanlığına meydan okuyordu sanki yüreğimin altına bir mayın döşemişler yüreğimden ses gelmiyordu bu dünya sabrımı mı sınıyordu anlamış değildim ellerimin kiriyle gözyaşlarımı siliyordum umudu düşünerek uyuyordum acı ile uyanıyordum güne darağacına asılan bir mahkum gibi ibrahim dalkılıç 30/09/2017 00:05 izmir |