SEVDİKÇE KENDİMİ UNUTTUĞUM...
Gökte saklı olmasındansa tamah ettiğim yoksunluk,
Gözlerinde kısık bir tebessüm Yarımadaların birikintisine söz geçiremediğim Onca ıslak ve menfi acı Yine gölgelendiğim, Yine süslenmeyi tehir ettiğim bir gece yarısı. Açık pencerem, Toz duman olsam ne gam! Ne gam, ölmeyi bile beceremediğim Kabı kayıp eylül güncem, İçinde tezat, yorgun günler ve haftalar İçime çeksem de solsam ne fayda, Nedenlerin üstünü örttüğüm şiirin kabrinde Bir sure de sen okusan keşke Ölmeyi çok gören ve kaderin gazabına Yenik düşen iblis kadar Kuru sıkı bir öfke Yine mecazi, yine metazori Nice nida kopup gelirken bağrından Ömürlük kaygıların girdabında Biz olmayı beceremediğim bir yalan olsan keşke. Yorgun kalplerin yorduğu beyitler; Toz konduramadığım çocuksu gülüşler Yine saklı tuttuğum balyalarında geçmişin, Seyrine doymak ne kelime, Bakmaya dahi kıyamazken Lüle saçlarına mert kelamın; Yandan çarklı savruluşlarına Verilen hükümlerin cephesinde Bir rahleye serilsem keşke hece hece. Şimdilerin yanık türküsü Adı olmayan o münafık baykuş; Dünlerin reçinesi Yine kozamda saklı tuttuğum kelebek gülüşlerin Miri, piri sen yalnızlık! Gidip de gelmeyi becerse dediklerimden yana Hayli dertli başım, demek bile Mütecessis bir ikrar Hele ki sırtını sıvazladığım bunca akımın Şeceresini tutan melekler bile kayıplarda Yorgun ellerinde kanayan sureler, Kırık kanatlarında vakur bir sima, Semaların Tanrısı ölüm adına Kovup da geri dönmeyi maharet bilen Yasların kovuğunda üç beş sönük ferman Yine boyutsuzluğun gücüne tav olduğum evrenin Ara sekmelerinde biz, sefil faniler Artık neyin derdine düşüp de Derman belledik bir şiiri bir de mezarı. Hâşâ, Tanrım, sen koru aklımı Bir kürek daha atsa keşke mezarlık bekçisi Bir de demlendiğimizi bilmeden Derlediğimiz hikâyelerde dirilsek mahşer öncesi, Senlik bir mizaç, Benlik o garip telaş, Sardıkça dünü yarına, Ördükçe günü bin bir niyazla Batılında ömrün, Demir attığım o pencere, Kırık kanadında tüneyen bir kuşu konuk etmişken Ömürlük cennetime. Günün imbiğinden ölüm dökülüyor arsızca, İklimsiz bir ay Eylül’ün şerri, Yine de koru aklımı, demeye kalmazken mecalim Tası tarağı toplayıp da nerelere gitmeli? Aklıma konan bir tebessüm Yüzünden kayanlar; Sözsüz bir melodram Kalbinde vuku bulanlar. Zaman da sancılı en alasından; Sevi dilinde yorgun bir fıtrat yine ezelden, Kalp gözüme biat, eklediklerim ömre; Ben hancı, sen yolcu demek ki yoksa maharet? Bitap düştüm düşeli hüznün bam telinde, Sevip sevip gömüldüğüm hangi ara dere? Şimdilerde sancım, dünlerde kaybım Yarınlardan da mı medet ummayım? Afakî bir gülüş, yüreğin buklelerine sarılı; Sarı da bir hüzün Eylül’ün düğününe yaraşır; Kambersiz dediğime de bakma sakın Saklı tuttuğum dileklerim bile yol yorgunu. Telaşımdan yana derdim; Deyip deyip de neye yettim? Hele ki ucunda yanık bir mektup, Sağ yanım varsın olsun tutuk Solumsa sadece sana tutsak. Gün de ölümlü bu şiir gibi, Aşk ise nedamet Tıpkı dervişin zikri gibi, Yandıkça kovduğum mizacım; Kardıkça daldığım hatıralarım; Sevdikçe kendimi unuttuğum; Saydıkça serildiğim o mahzende en koruk acıyım işte Dediklerimden kasıt bil ki demediklerimden Yana dertliyim işin aslı. |