Kibirli Kuş
Karnını kibir manifestosu ile dolduran
Gururu kanatlarından daha güçlü Gagası benekli bir kuş düştü yanı başıma Ölüm, yakasından tutup sirkeledi bir kaç kere Yığıldı bedeni tüm ağırlığı ile kendi ruhunun üzerine Ceviz kabuğunu bile doldurmayacak hatıraları Süzülüp düştü gözlerinin kenarından O kadar yalnız ve çaresizdi ki Ne arkasından ağlayan bir gökyüzü Ne de onu bağrına basacak bir yeryüzü vardı Bu yüzden kendi ölümüne kendisi ağladı sadece Geçtiği onca şehirden ve patikalardan Sonunu düşünmeden bulaştığı rüzgarlardan Helallik bile almaya vakti olmadı Geride kendisine ait hiçbir imge bırakmadı Arkasından el sallayacak bir şarkısı bile yoktu Tavanları zengin baraklarla dolu odasında Dalgalarla karaya vuran bir gemi gibi yatıyordu Bütün süsleri ve şehvetleri alabora olmuştu Camları kırılmıştı duvardaki boy aynalarının Düştüğü o kapkaranlık dehlizin içinde Haykırıp bağırdığını düşünüyordu ama Farkında değildi, nefesi kesilmişti sesinin Ayak parmaklarının ucu ısınmaya başlamıştı Vurdukça daha derine vuruyordu sanki ateş Aklına yırtık urganları ile el açan dilenciler geldi Ben de dilensem kimse kurtarmaz mı beni buradan Başını omzuna koyabileceği bir Tanrı aradı Ve biraz geriye çekilip tepeden seyredince hayatını Anladı artık düştüğü yerin düş olmadığını Kirlenmiş dudaklarını oynatmaya çalıştı ama Yığılıp kaldı kendi hiçliğinin üzerine... |