SEN İSTANBULSUN YALNIZLIK MONOLOG
sarnıçlarda biriken yağmur sularıydı gözyaşların
kırmızı kanatlı kuşlar uğultularını rüzgarlarla götürdüler esirgeyen ve bağışlayan dudaklarında hüma kuşlarının çığlıkları sen istanbulsun yalnızlık monolog beklemiştim seni gül kokularıyla kadıköy iskelesinde sevda sözleriyle sofrada ekmeğimiz ilk an sıcaklığında testide lal şarabımız şataraban makamı söylediğin şarkılar sen istanbulsun yalnızlık monolog menekşe boynunu büküyor esrik yıllardan ince yağmurlarla dönüyorum şehrine sisli bir istanbul sabahında vapurlar kanıyor aşk yalınayak koşmanın yasası sen istanbulsun yalnızlık monolog eski bir istanbul kartpostalı gözlerin ıhlamur yokuşunda okşayışı rüzgarın saçlarını kadıköy vapurundayım cebimde yolculuk notları sen istanbulsun yalnızlık monolog kuzguncukta aşıklar yolunda bekleyen sevgili uzak artık bize sinemalar gazinolar fıstıkçılar muhallebiciler helvacılar balıkpazarı meyhaanelerinde yaşı geçkin bir kadın şarkı söylüyor denizciler kahvesinde bir içimlik kahve kokusu ellerin sen istanbulsun yalnızlık monolog tramvaylar alıp götürüyor seni havuzlu bahçelerde kalan hoş sesin bir inşirah bahçesi gözlerin gövdende adaların begonvil kokuları sen istanbulsun yalnızlık monolog şelaleler akar gönlünde laleler açar haliç sırtlarında ışığa koşan pervaneler gibiyiz nicedir kadının fendi erkeği yeniyor niyahetinde meddahlık istiyor aşk en çokta bu ilenç ne diye cemal süreya sokağında sana giden yollar kapalı şiiriyle kanıyorum seni özlüyorum önce sonra eski istanbul sinemalarını düşler şeridinde bir kare fotoğrafın donukluğunda sesinde ne var biliyor musun uykusuz türkçe var diyen şairin şiir güncesinde kalmış adın sen istanbulsun yalnızlık monolog Ömriye KARATAŞ 16.04.2017 |