ey; lül'e
// requiem
ey; -lül/e saçların değiyor yüzüme. adını anıyorum, geçmiş zaman dilimlerine sığmayan; gelecek zamanı içine hiç almayan. ben sana bugün; eylül’e nefesin değdiği an, hiç ağlamayacağım diyorum... yine de birikiyor gözlerime yalan yok; köşebaşlarında, çıkmaz sokaklarda, yani bu şehrin sen kokan her yanında, senden kaçarken seni buluyorum. giden eylül’ün ardından ağıtlar yakıp, takvim yapraklarına not düşerken, adını kaç bahar andığım yıllarda, en çok giden eylül’e damladı gözyaşlarım... çünkü ben; eylül’de hiç şiir yazmadım, ağıtlar yaktım devrik yıllar adına. beyaz güvercinler vardı; ağzına zeytin dalı sıkıştırılan. barış namına zerresinde, hiç bir şeyi barındırmayan. eylül’de; / ve bir savaş sırasında vurulduğu zaman, beyaz kanadında taşımıştır; şah damarından vurulmuş eylül’ü... giden seneler kadar bilirim hiç gelmemiş eylül’leri. hepsi sensiz, hepsi nefessiz ve hepsi tıpkı kapıyı çekip çıkar gibi, ya da hiç bir zaman kapımı çalmamış sanırım. o kadar yabancıydı. yani; bilmezdim ey; -lül/e saçların düşmeseydi, gözlerin kaybolmadan gözlerimin içinde, gözlerini bu kadar aramasaydım, diyecek çok şeyim olurdu bunlardan gayri. çünkü ben eylül’e kirpiklerinden tel yaparken, en çok takvim yapraklarına sildim gözyaşlarımı. yaşanmamış; / ve hiç görülmemiş bir rüyâ / ya da lisanını bilmediğim memleket gibi. ama yine de bunlara inat, sevdalanır gibi. ağlamayacağım diyorum / ama, bir ağıdın ardından içimde kaç güvercin öldü, sayamadım benimle beraber yitip giden şeyleri. yaşansaydı eğer; / ve beyaz bir güvercin vurulmasaydı, ölümün şehvetli kollarında. söyleyecek çok şeyim olurdu, bir de eylül gitmeseydi eğer... 02.ekim.2007 mustafa nazif * fotoğraf çekimi: mustafa nazif |
tebrik ederim kardeşim çok güzel çok yönlü yüreğinize sağlık