başkalarını hep gördüm üzerine basılmadan gidilmemiş izmarit gibi söndürülmemiş ormanlar bırakmayı
hep orada susan bir nerede vardır nasıl olsa erken uyanış planları aylardan mayıs diyeyim tarihi önemsiz kılar ayaküstü taksim iş sonrası görüşelim iş sonrası alelacele vazgeçelim
uyurlar bu saatlerde, trene çarpıncaya değin kaburgam memleket diyeyim gelinliğiyle süslü topraklarında kirli kaz sürüsü göğe baksın hanım hanımcık bir sarhoş kız gerilsin pencere camında üşümüş parmaklarını tüylerini çekiştiriyor gece doldurup sahneden dört işlenmeyen kabilelere sunulur e, ver es bir an borcum kaldığını düşündüm yeryüzüne ses verseler ne olacak, bütün harfler aynı uykularında hala bir şeylerin hayalleri gündüzüne küfreden bunları duymasa geçip şuradan gitse, tarihe yeni bir figür bırakmayacak ân diyorum, figüran olarak kalacak -yarım bir doğurganlık ne ve kimin için iniltim yaprağın kaldırım taşındaki ezilmişliği belki üstünlük gökte bile değildir zavallı yıldızlar, açsınız milyonlarca senedir kurtuluşa geçirir mi diye ellerimi ümit beslediğim atların binicileri kim bilir şimdi hangi toprağın altında yatıyorlar demem o ki bağlılık anlayamayacağın kadar tereddütle inanmayı getiriyor ardınca
onaylanmaya gereksinim duyduğumu söylemedim insan yine de gençliğine karşılık ne kazanacağını bilmeliydi peşimizden kovalayacakları önce tazim, tahrik ve daha sonraları tanzim ardınca uygarlığı süpüren göz kirpiklerinin günahına yaslanır mezalim duyun ve tükürün
söndürülmemiş ormanlar biliyorum ben boşluğunda nereye dokunsam organik bir boşluk gazabından korkulan metal daha icat olunmadı et yığını insan kadar bilinmeyen , Allah belasını versin, kendi bedenimde yığıldım kapıların yerini unuttum peşlerinde biriktirilmiş ev tutsakları kendi hücrelerinde alıştırma yaptılar alıngan rakamlar albenilerini kaybetti duvar neminde yeşil bir kabartı bir cam parçası, soğuk mu soğuk ve uzun mu uzun tavan intihar buradan doğuyor ah deli yalnızlık, birkaç ölümlü kuşa arkadaşlık ediyor gündüzleri biraz düşününce enteresan olmaktan çıkıyor şekilli, dikdörtgene benzer bir dünya senin oluyor korkuluğu olmayan basamaksız merdivenleri öğreniyorsun deli olmamak elde değil, sen ağlayınca ne değişecek kapı önlerinde kedilerin usulca pinekledikleri dükkanları bile özlüyorsa insan önce et hesabını vermeli
oralardan bir yerde, örneğin vezne dairelerinin önündeki alkolik bir camdan ispirto bulaşmış kalemlere kadar çok yangın var on yedinci yüzyıl başağrılarından söz etmeli benimle yadırganmanın kronolojisi kriminolojik bir vakadır düşmanı da çok oluyor insan böyle söyleyince çabuk yaşlanıyorsun , dost aramıyorsun ellenmiyorsun, eğlenmiyorsun, x şehri y şehrine benzemektedir iki de bir aynı davaya uzatılan kulak memesinde ceylan yarası var olmaktadır kabuk bağlamayı dert etmiyorsun isimlerini söyleyecek birileri böylelikle hiç doğmamış oluyor fırsat var ki fi-rengi eskaza her yaştan tutsağın raporuna eklenebiliyor bir dev henüz yememişse onları
bu takasa değer mi? ağla azcık mücadele turuncu serserinin siyaha karışmadan önceki hali insanın ruhunu betimler karanlık ve hala bir kızıl varsa; azıcık müdahaleyle mücadeleye son verilebilir Tanrı’nın hükümdarlığı netleşene kadar -siz biraz burada oynayın, tartıyı değiştirin, hile yapın siz ağlayın ya da gülün, her zamankinden daha parlak bir yaşamın vakti gelince insanı sömürenler için ebedi bir karanlık var oluşunu sürdürecek ayrım yok, ince bir ip, gözükmüyorsa engel yok diye yürüyebilirsin düşmen için sana tarih verilmemiştir, bunları bilemezsin çabuk kandırılıyorsun -bahanen için yaşamışsındır neme gereği var ki artık gereksinimin bile gereksizleşmiştir işte mayın, yapılamamış kutu, burası bir başka warhol parmak izine değin patatesle beslenmeye layık kullar yalnızca başkalarının yanında bir ifade edebilecek rakamlar hep beraber patlarken şarapnel dedikleri şey bugün hangi tarihteyiz? o şarapnel parçasını adlandıralım evet yavrum, siz hiç savaşamayacak kadar küçüktünüz biz, kendi kemiklerini şarapnel yapan dostlarla bu yollarda yürüdük
söndürülmemiş yangınlara ait değil miydi o kırmızı tüpler ya elleriniz delikanlılar, ya sizin çok konuşan ağızlarınız sizin hamhamcık sandığınız fikirleriniz; buhar mıydılar? kandırılmış, testislerine kadar boşaltılmış, yivsiz, paslı tırnaklar çocukluğuna ait lunapark biletleriyle o yüce sıkıntılar buhar olup mu uçtular?
bu orman, bize ait, nasıl saygın olurlarsa olsunlar bir gün tanrı vergisini aldığında tümpereştler için de eller kalkacaktır her şeyi geçersek, o gün ölüm olmayacaktır ve girdiğin en tatlı kutu dikdörtgen toprak kalacaktır
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
'dikdörtgen bir koku' şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
'dikdörtgen bir koku' şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.