Dilaram'ın SatrancıŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Her şiirin bir hikayesi vardır, Kimi şiirlerin hikayesi ise yakıcı oluyor işte...
Toprak korla yanarken koynundaki cemreden, Mir-i Felek üfledi yedi sisli kandile! Göz yaşı billûrundan düşüyor nurlu beden, Bülbülün figanından ağıtlar yakan dile! Büyülü perilerin kutlanan son nesli sen, Nasıl duyarsın beni ecele tutsak isen? Meltem esintisiyle süzüldüğün sahile, Çölsüz seraplar düşer gelen her sabah ile. Uzandığım hayaller ellerime yalancı, Tutulmaz seraplardır her biri başka hile! Ardına saklandığın büyülü dişbudağın, Göldeki kuğusudur akan filmin şeridi. Nilüfer çiçeğini öptükçe gül dudağın, Göz kırparak yıldızlar göl içinde eridi. Gittiğin günden beri başkadır işin aslı, Göl öksüz nilüferden, nilüfer gölden yaslı. Perinin sır gölüne ses vermeyen şelale, Hüznüyle bir kez daha Ay dönüyor hilale. Ey turnayı gözünden vuran keskin Nişancı! Hangimizin derdine inci döküyor lâle? Güneş ışığı almaz başı gökteki kayın, Sahilin yaslı gülü yediveren zakkumu. Donukluğun hüznüdür ışığı dolunayın, Kaybımın tanığıdır denizlerin pak kumu: Denize düşürdüğü mektubu bir kafile, Mektup kuşu arıyor benim gibi nafile! Ne yapsın ayrılığın hüznüne düşen çılgın, Başı gökteki kayın, yapraksız kalmış ılgın? Islak zarfa gizliyken kavuşmanın inancı, Ben deniz kuşlarından onlar benden de yılgın! ’’ İki bin sekiz yılı altı mayıs salı...’’ yâr! Dalgalar kör hıncını falezde kıra kıra, Esir aldı sahili görünmedi yalıyar, Bir tufan ki çevirdi gökyüzünü bakıra! Öfkeli yıldırımlar gökten yere dayandı, Yüreğim kor içinde bedenim buzda yandı! Sen olmadan da gece sabah olursa niye, Gün karardı yüzünü kapattığın saniye! Çifte şah hamlesinde ruh bedene yabancı, Felek satrancında hiç şans tanır mı faniye? Lokman devası aciz, felek daha muktedir. ’’ Bükülmedi, dediler ecelin tunç bileği! ’’ Dilinde çözülmeyen sicimlenmiş uktedir, İki damlaya sığan gönlünün son dileği! Hayata son gülüşün sanki uyurmuş gibi, Donup kalmış yüzünde kader buyurmuş gibi. Hicran ölüm tartıda bir birinden beter ki, Gönül periye küskün zamansız diye terk’i. Hükmün metnine tuğra indirmeden fermancı, Her ne dilersen dile aç gözünü yeter ki! Bin bir çeşit tütsüden büyü tuttuğu için, Bal özlü çiçeklerle arılar haşir neşir... Düğün bayram gününde anlamadım ki niçin, Güneş yüzlü periyi ağırlıyor teneşir? Mevsim zaten bahardan yaza dönen sınırdı, Sen düşmeden de toprak cemreyle ısınırdı! Ben vuslatsız sevdanın hüküm giymiş sanığı, Gönlüm arsız püsküren volkanların tanığı, Dönülmez yolculuğun vedasıdır bu sancı, Hangi buzul söndürür kalbimdeki yanığı? Anılarım yangındır kalbimde her bölüme, Mehtapta gölde yüzen bir periyi hatırlar. Hayatın baharında sessiz gelen ölüme, Alev damlalarıdır sicimlenen satırlar! Gözlerimde Ergene, üzerimde Istranca... Kader şimdi de beni çağırıyor satranca! Böyle dilemiş demek fermanında Emreden. Elimdeki son kalem açmaza düştü neden? ’’Matla bitti, dediler Dilaram’ın satrancı! ’’ Toprak korla yanarken koynundaki cemreden. İrfan Yılmaz |