ZernişanŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Seba Melikesi Belkıs Efsanesi... (Özet olarak :)
Habeşistan (Şimdiki adıyla Etiyopya) ’da Yemen’e yakın diyarda Seba ülkesinde Düserç adında iki eyerli bir Bey vardır. Bir gün adamlarıyla avlanırken, kavga eden iki yılan görür. Önsezisi ile ak yılanın haklı olduğuna hükmederek ölmek üzereyken kara yılanın elinden kurtarır. Kurtardığı ak yılan aslında peri şahının oğludur. Bey’e şükran armağanı olarak hazineler, hekimlik bilgileri sunmak ister. Bey kabul etmeyince bir peri olan kız kardeşini teklif eder. Düserç yakut sarayda yakut tahtın üstüne gelen periyi gördüğü anda vurulur. Haremindeki bütün cariyelerini azat ederek peri kızıyla evlenir. Ancak peri kızının bu evlilik için tek şartı vardır: Hangi koşulda ve sonucu ne olursa olsun; Bey, yaptığı hiçbir şeyin hesabını kendisinden soramayacaktır. Ademoğlu ile perilerin tek evliliği olan bu beraberlikten doğan ilk bebek, sonradan Seba Melikesi olarak anılacak olan Belkıs doğar. Bey, göz kamaştıran güzelikteki kızı sevmeye vakit bulamadan; Peri olan annesi gelen bir ateşin içine bebeğini atıverir. Alev kız ile birlikte dönerek hızla gözden kaybolur. İkinci bebek de eşsiz güzellikte bir oğlandır. Anne onu da bir köpeğin önüne atar. Bey evlilikten önce verdiği söze yine de sadık kalarak derin üzüntüsüne rağmen peri kızından hesap soramaz. Aradan yıllar geçer. Bey ile komşu hükümdar arasında savaş çıkar. Beyin hain veziri komşu hükümdarla anlaşır. Gidilecek mesafenin ancak yarısına yetecek kadar erzak hazırlar. Yolun yarısında erzağı tükenen ordu yenilgiye mahkumdur artık. Hain vezir Bey’e gelerek kendisinde bir miktar daha su ve zahire kaldığını bildirir. Bey zehirli suyu tam içmek üzereyken, Peri kız aniden gelip su testisini kırmakla kalmaz, son zahireyi de çöl kumlarına döküp karıştırır. Bu eylem bardağı taşıran son damla olur. Bey, öfkesinden çılgına döner, verdiği sözü unutarak peri kızından yaptıklarının hesabını sorar. Peri kız önce su ve zahirenin zehirli olduğunu ispatlar; Ardından da halası ve dayısı tarafından büyütülmüş, ergenlik çağına gelmiş olan çocuklarını geri çağırır. Kızı Belkıs’ın elinden tutarak babasına teslim eder. Bey’e, sözünü tutamadığı ve kendisinden hesap sorduğu için; bir daha kendisini göremeyeceğini söyler. Gözlerinden iki damla yaş çöl kumlarına süzülürken bir haykırış işitilir. Peri kız bir kuş olmuştur. Gökyüzüne doğru havalanır ve mavi enginlikte gözden kaybolur. Bey de ömrünün sonuna kadar bir daha peri olan eşini göremez! Düşlerimin peşinde buz mavisi bir hüzün Fecrin alevlerine değse bile dondurur Kasvetli gecelerin saklısında gündüzün Belki de kıyameti bekleyen bir son durur Düşlerimin peşinde buz mavisi bir hüzün Tepelere kar düşer yamacına çığ neden Bıçaktan keskin ayaz bilenirken sürekli Ayrılık pençesinde, tek ruhlu iki beden Sitemkâr dağlarına söyle yangın yürekli Tepelere kar düşer yamacına çığ neden Gölüne sökün eden çiy karışık kırağı Peri, eğme başını; gözlerini kapatıp Değmeden suya alnın görebilsen ırağı Nilüferin ahını paylaştırır tıpatıp Gölüne sökün eden çiy karışık kırağı Hayalimde kalan göl; peri böyle değildi Nilüferi, kuğusu bir meçhule savrulmuş Etrafını süzerken başım öne eğildi Sedirleri, köknarı, ardıçları kavrulmuş Hayalimde kalan göl peri böyle değildi Sabah safir yansırdı akşam yakut renginde Güneş suya düşerken yanan firuze gölüm Rüzgâr içli bir ezgi bestelerken enginde Ufkuna ibrişimle dokunan sisli bölüm Sabah safir yansırdı akşam yakut renginde Aşka dair ne varsa perisini beklerdi Meltem dinmiş,sazlık şen,saka içli,su durgun İncecik bir sis tülü büyüsünü eklerdi Kuğu sudan sabırsız nilüfer benden vurgun Aşka dair ne varsa perisini beklerdi Kandiller gök kubbeden gölüne süzülürdü Venüs’ün şafağından sökülürdü son perçin Mavi yıldız tenine değmese üzülürdü Sanırım tutkusunu anımsatır Düserç’in...(*) Kandiller gök kubbeden gölüne süzülürdü Saniyeyi zamandan iple çektiğim anı Nasıl unuturum ki; gölde yüzerken perim İç çeken dolunayla seyrederdik simanı Narin yapraklarıyla dişbudaktı siperim Saniyeyi zamandan iple çektiğim anı Belkıs’ın annesinin bizdeki tecellisi Kuş olup uçan peri efsanesi okunan Niçin ayrılık bana gelirken ecellisi İki eyerli Bey’in yüreğine dokun’an Belkıs efsanesinin bizdeki tecellisi Düşlerimde üşürken göremem o kuşları Vuslatlı kanatları geceme yasaklıdır Şimdi aşamaz oldum aştığım yokuşları Kim bilir hangi ufkun gerisinde saklıdır Düşlerimde üşürken göremem o kuşları Hangi yöne bakınsam bir şey noksan daima Demek ki yolumuzu kader böyle çizdi yâr İkilemde düğümlü doğru söz ya da ima Yakut saray gözümde şimdi tekinsiz diyar Hangi yöne bakınsam bir şey noksan daima Hicranın ateşi ki; gizlemez niyetini Dolunaylı geceler perimi hatırlatır İçimdeki yanardağ ödetir diyetini Başımdaki efkârın hüznüdür satır satır Hicranın ateşi ki; gizlemez niyetini Kasırga paniğinde elimde titrer şamdan Kahır bulutlarından kimin var ki haberi Rüzgârını beraber yüklemişim akşamdan Belki fecirde söner belki de daha beri Kasırga paniğinde elimde titrer şamdan Yaprak gibi titretir beni böyle Zernişan Gözlerimin yandığı ayrılık sahnesinden İlham veren gölümüz benim gibi perişan Akşam ayaz diyelim, peki sabah nesinden Yaprak gibi titretir beni böyle Zernişan İrfan Yılmaz. |
okuyası geliyor. İnsan okurken kaybolup gidiyor. Tebrik ediyorum.
Selam ve saygılar sunuyorum.