Tırtar / Kışyelkovan; yel önünden kaçardı yuvarlanır, taklalar atardı. yelkovan kaçardı sürüklenerek bir çalıya ya da bir çöğüre saklanırdı rüzgara kendini unutturana dek sım sıkı sarılırdı çalıya, kaynaşırlardı ağaçlar; döker yapraklarını fırtınayı umursardı rüzgar uçurur tuğlaları yağmur yağar, damlar akardı kar yağar, hava yumuşardı geceleri rüzgar kürs yapardı dedem; kırık camlarımızı, püslü , hamurlu kağıtlarla yapıştırırdı iki düşme ile iliklenmiş ellerin çatlak camları rüzgar; kırık camlarımızda ıslık çalardı karanlık gecelerde, kışları karanlık gecelerde, kışları rüzgar ıslık çalardı.... şartlar çetin, yerler don, hayat susardı rüzgarda kırılırdı, uçan kuşun kanatları ağaçlar yasılırdı kırılırdı dalları kiremitler uçar, damlar akardı kışları kar sepeler, hava yumşardı gün açar, öfkesini dindirir sabahın ayazı, güneş avutur fırtınayı yel unuturdu esmeyi, unuturdu yelkovanı aniden şimşek çakardı gök gürler sicim gibi yağmur yağardı dedem “-afatından sakla Ya Rabbi” diye dualar sıralardı babam dam yuğmadan gelir paltolu, kalpaklı daha zemherinin bilmem kaçı çıkmasına bilmem daha kaç gün vardı günlerce gök gürlemiştir yağmur dinmemiştir arkasından kar günlerce yağar, geceler uzdıkça uzar- şafak sömezdi kış boyu damlar diz boyu kar çoktan sarardı, döküldü, kayboldu yapraklar beyaza büründü çalılar, ardıçlar çırılçıplak kaldı diye ağaçlar karla kaplanırlardı güvercinler, sığırcıklar kimbilir nerelerde saklanırlar serçeler pardı aralarında yağmurdan korunurlar ne yer, ne içer kuşlar ya tipide, rüzgarda kalmışsalar yuvalarına nasıl ulaşırlar etrafı kaplamışsa kar nerede ne bulurlar karınlarını nasıl doyururlar acaba nasıl hayatta kalırlardı kazara unutur yağmayı kar güneş açar gök yüzünü bir anda kuşlar kaplar sanki bir demetlermiş gibi aynı anda bir başka tarafa uçarlar nasıl da coşarlar.. bir o, bir bu tarafa savrulur bir o, bir bu yana yaslanırlar ekinlermiş gibi maşallah! pencerelerde rüzgar ıslık çalar.. çocuklar.. çocuklar her sabah; yatağını ıslatmış olurlardı.. kulakları mendilli, şapkaları sonuna kadar geçirilmiş omuzları çökük sırtları kürklü belleri kuşaklı ayakları yün çoraplı mesli ihtiyarlar köyodasında mangalı eşeleyip sobayı çokarırlar “-daha zemherinin çıkmasınaaa ........ gün galdı”deyip gün sayarlar Kocakarı Soğukları Gökmehmet Karı ve hatta martın dokuzu üstüne bir muhabbet tuttururlar yelkovan; bir kuytuya saklandı kış uykusuna yattı baharlı düşler kurmalı uyanınca oynaşmalı Kocadağdan kar kalkmazdı yazları Kocadağda, yelkovan olur muydu olmaz mıydı yel de yelkovanı kovalar mıydı, kovalamaz mıydı bilen mi vardı! ellerimiz yanaklarımız çatlardı yün çoraplarımızın topukları delik, yirik pappamız su alırdı. sulamaya götürürdük ahırdaki hayvanları buz tutmuş olurdu Yukarı Çeşmenin hatılı, birileri kırmış olurlar kırık yerler gene buz tutar buz kurnanın etrafında dikitler yapar yer kayardı yularından tutup çekerdik beygiri beygirlerden kaçardık eşeğin kaçmasından, öküzlerin süsmesinden , yolumuzu kesen sürü köpeklerinden korkardık pembeleşirdi ellerimiz üşümekten pembe ellerimizde örken elimize dolalı yolumuzu kesecek köpeklerin korkusu içimizde, o zamanlar daha mıni bizim Çamurlu Efe evimizden çıkmadan daha başlardım dua etmeye hemde euzi bemele okurduk bildiğimiz tüm duaları çok geçmez Hacalların koyun köpekleri söğütlerin altında karşılayacaklardı, sağolsunlar "-oşşt" demezlerdi "-belkide hoşlanırlardı" düşüncelerim dualarım-sövmelerim korkumu gidermezdi yüreğimiz “dedemgil” demez bakışlarımız kısılır, hınçlanırdı tam da sessiz sedasız geçip-gidecekken eşek bir pislik koklamaz mı burnunu kaldırıp anırmaz mı, "-tingedek düştüm." köpekler saldırdı, sardılar etrafımı sarıp, ürdüler, hırladılar korkum had safhadaydı korkudan kalbim duracaktı dalayacaklardı. yirik papbam çamurda kaldı köpeklerden sadece biri, Çamurlu Efeyi kovalamaya gitti iki zağar daha var ikisi de dev gibi birinin adı Karabaş, diğeri Pars sanki parçalamadan yutuvereceklerdi hırlamaktan, havlamaktan vaz geçmeyeceklerdi, keşke bir kollayanım olsaydı elimden kurtulan arapatı, önce kişneyerek şaha kalktı, daha sonra çitmeleyerek köpekleri perem perem dağıttı yetmedi arkalarından saldırdı öküzler bile köpeklere saldırdılar, beygir gelip yanı başımda bekledi dönüşte de uzaklardan havladılar artık yanıma biraz zor gelirlerdi. Hacalların sürü köpekleri sevemedim Hacalları köpeklerini içeri almak ya da “-oşş” demek akıllarına belki de işlerine gelmezdi, kapanırdı başkalarına köyün tek çeşmesinin yolu belki onlara keyif verirdi onlardı köyün Deli Dumrulu bu dünya kimseye kalmazdı ilk onların konakları yıkıldı gün olur; okulda, öksürük sesinden ders yapılamazdı “-arayer hasdalığı ” yediğünde eyi olu inneden kendi fettatına bırağırsan bir haftada öğsürük-tınsırık galmaz”dı ya da “-gök gözlü birinin ardından sümkür” atlasın ona tek çare “kocakarı ilaçları”ydı rüzgar gıcılardı okul pencerelerinde ellerimiz pembe soba yakma derdindeydi sıra kimdeyse.. oyun-moyun hak getire ellerimiz koltuk altlarımızda ısınırdı büyükler küçüklerin ellerini “hoh”lardı bazıları tepinerek ağlardı.. öğretmenimiz; her sabah ilk iş, ellere-tırnaklara bakardı herkesin temiz, küçük, katlanmış, ama hiç kullanılmamış beyaz bir mendili vardı. benimki bir bez parçasıydı arkadaşlarım, “hergün” ya da “günaşırı” yıkandıklarını ve her defasında değiştirdiklerini iç-çamaşırlarını övünerek anlatırlardı, işin aslı herkesin de benim gibi bir kat asvabı vardı üstelik benimki agamdan kalmıştı önlükleri, ponturları, çorapları ve hatta pabıçları büyüklerine yenisi alındığında üstelik onlara küçük geldiğinde bu böyleydi her evde bit pazarından giyindiğimiz yıllarda yeniden kasıt daha yeni “alındı”ğıydı DİPNOTLAR serpiştirmek çöğür: dikenli maki kürs: tozak, kuru kar yığını püs: kışları badem (erik, kayısı) ağaçlarının katılaşmış özsuyu, akma, ağaç zamkı yasılmak: eğilmek, boyun eğmek pardı: torak dam saçağı çokarmak: ateşin üzerindeki yanacakları çoğalmak zemheri: kışın en şiddetli zamanı Kocakarı soğukları, Gökmehmet karı 26 Mart parpılamak: düzensiz, arada bir kanat çırpabilmek Süsmek: toslamak, tos yapmak, kafayla vurmak sürü köpeği: çoban köpeği örken: kıl sicim-ip. mıni: pani, küçük köpek, enik. köpeklerin sarması: havlamaları, zağar: oldukça iri köpek anlamında çitmelemek: çiftelemek çitme hayvan tekmesi, tepme. perem-perem: pare-pare arayer hastalığı: salgın, bulaşıcı hastalık |
Tebrikler Hocam selamlar