Tırtar / Esvap
bir keklik öttü çoook uzaklarda
“-daa haa ” diyerek “-de haa ” “-deyhaaa” “-di ta ya len”diye güya gösterdiler bana da seçemedim yine de “-ıhı len” “ıhıcık ya len işdehecik” ı-ıhh! dedikleri yere aval aval baktım da “ol gör ” seçemedim niyeyse .. “işdecik ya len yavrılarını toplayıp batı(r) ya” çok geçmedi uzaklarda bir keklik daha başka bir tepeden, öbür tepeye bir diğeri de karşılık verdi ona, biri coştu, diğeri geçti onu ondan ötekine artıkça arttı coşku onlardan bize ebemgil de bize bakıp, tokucu birakıp herkeş gibi dineldi herkeş gulak kesildi karşıdan karşıya keklikler dinlendi epeyce .. pusar, sinlennirmiş niyeyse palaz ararken duzak bulduk çalıların karaltısında sopa-taş derken bozduk bozup-dağıttık sağa-sola... güya duzağa düşen av debelenmişte agam “-bu duzağa düşen kekliği, tilki bulur yer” dedi “tuzağı bozma nedeni” olarak sonra da aklına, belki babamın kurmuş olabileceği geldi “-kimseye deme” dedi “-sırrımız olacak” demedim kimselere sanki “hayır” deme şansım varmış gibi. ebem illa bir şey söylerek, koruyup kollayacak “-dıkgat edin üstünüzü başınızı, çöğüre çalıya dakdırıp, yırttırmayın” dedi sanki cedid-yeni de nayeti agamın esgileri, ordan-ora bir elöpeni kovaladık kuyruğundan yakaladık o kaçtı kuyruğu kaldı bize bir tosgaba gördük taşladık olmadı ters çevirdik, sırtının üstüne agam; “-siğil atar bu” dedi telaşlandık, debelendi, taş koyduk irice taş devirmece “kale” oynadık, ben yarı mesafeden attım yine de ildiremedim bir tane bile söğütten ayrılan dallarından atlarla yarıştık ben agamın terkisinde tosbağayı ayağımla düzelttim gizlice eve dönmeden önce “-Alla(hı)n yarattığı ma(h)lık” sellerin yardığı, taşlar yığdığı dere kıyısı boyunca üzerlik kokulu bayırı tırmandık agam ebemin sırtında ben üçünden gün almamışlığımla “kendini ispatla”mak değil, baya bildiğin işkence köye herkesten önce söğüt dalından atıyla agam ulaştı arkasından diğer oğlanlar eşeklerin arkasından kadınlar onlardan çoook çok gerilerde ben vardım elbette çelimsiz, mahzun, buruk, cüce! iki gözü iki çeşme.. ben bana acırdım, “zavallı ne, söğüt dalından da olsa atı ne, mızıladığına aldıranı ne de sırtına hopuç edeni vardı dingin, gözleri kan çanağı” “-taha üçünün içinde dördünden gün almadı” üstelik ikinci çocuk! “ha var, ha yok” işte! öğeyiden hallice.. DİPNOTLAR da ha, dahacık: bak işte orada anlamında de ha / te ha : işte orada deyha : bak taa orada, (bir şeyi işaret için kullanılır) di taa : bak orada ta di ya : orada, bak taa orada ıhı, ihi/aha: işte, hemen yakında, aralı değil anlamında ol gör : bir türlü, ne yaptıysam garaltı / karaltı : görünmeyen, alaca karanlıkta tam olarak seçilemeyen, hateketli tahmin edilen şey elöpen: Süleymancık, yusufcuk, kertenkele tosgaba / tosbağa: kaplumbağa üzerlik: genellikle yeşil kalan, hayvanların yemediği, tohumları boncuk gibi dizilerek nazarlık yapılan yabani ot |
Tebrik ederim değerli üstadım ...