Tırtar / MeydanMacar Odası yazları.. Macar Odasının hanayında saltıkçılar yayınırdı yayılır etrafa kazaklar, basmalar, eşarplar merdivenaltında kalaycı, “yüzükçü” körük çeker meşinleşmiş bir şilte, üstünde yanık kömür-nişadır kokusu etrafı kaplar arkayüzde semerci, her birimin başında herkes gözcü çocuklar, adamlar etraftaki “bağçe duvarları”na bağlı anırışan eşekler kimi semer, kimi nalbant sırasını bekler her esnafın başında üçer-beşer meraklı güya yardımcı olmadı meyancı.. birer-ikişer de sözde alıcı odanın hanayında bütün pazarlıkların en başında mülayim bakışlarla gözler yalvarırcasına masumiyetle bakarlar, ve illa ki beğenmezler ne söylenirse söylensin itiraz ederler; “-ırafık bee! bek bahalı dedin” meyancılar anında iş başında “-hakget çok dedin beh(ey)! ıçcık inivisen ya” “-bu arkadaş birez galender biliyon mu” “-çook dedin çok” “bana bu fiyet de! hu gördüğün adama da emme bu epabu gollayalım sen gene de bana “yüksürüyon” deme e(h)tiyacı var bu gonşunun birez yönet de, de hadi u(ğ)raşdırma garibeni” gerçek fiyatı bildikleri söz konusu değil tabi ama önemli değil ki herkes diyeceğini demeli “-de hadi gari bireş enivi” “-olca(ğı)nı de!, bireş yönet de de osun hu iş” “-de! herkeş alsın ga(y)ri hadi” yüzde bin fahiş kar mı koymuş adam “-esef ederim ……………. gurtarsa maliyetine veriyoz inan elimizde gamlasın deye dediğiniz gibi etsek peş paraynan bile yerine goyaman” alıcı mağduru oynar “-ehtiyaş olmasa” ……… “-len endekinin alt tarafı çapıt bilader” itiraz etse de, varsın “yüzde bin gosun” o bir tecaret erbabıdır tenzilat eder “maksat ala-vere ossun” söğüt gölgesinde soluklananlar, namaz vaktini kollayanlar bir muhabbet! deme! onun, bunun hatta şunun üstüne orada olmayanlar, oradakilerle hısım-akraba hatta eş-dost olmayanlardan yana falanca hakkında “………..” deyollar “-kim” “-valla orta yerin lafı” konu değişir dinlemedim “obalı söyleyennerin boynuna” Görmedim, demedim.. falanca da şöylemiş “-yaa” sen o kadar san, daha neler neler” çala kalem mevzu devam eder nere çekerlerse gider susar beklerim olmadı çeker giderim gören-gözün hakkı vardır “-ölennerinizin, goyup gedennerin canına değsin” deseler yeter Allah olmayannara da versin bir tas su veririm afiyet olsun bir bostan, birkaç firenk olmadı kelek yerim şükrederim göl kıyısında kamışların savruluşu hışıltı fark ettirmez adeta yanan çakılları tarlalarda yeşil başak ekinleri bir o, bir bu yana yaslar yalar geçer aynı rüzgar gün çalmaya başlar meyvelerin doğan günden yanını armut ağaçlarını “gündoğu” yalar öğle üzeri yaprakların hışırtısı uzaklarda bir yerlerde koyun sürüsünün çan sesleri dinlenirim “ahmak ıslatan yağmuru” şöyle bir ıslatır geçer, yerler yine kuru ortalığı kaplar toprak kokusu havanın bungunluğuna denk gelir uzaklarda ebemkuşağı camlarda, göz kamaştırır alev kızılı göz alır caminin halıları konağın ahşaplarına renk verir gümüş yağmış dut ağacının yapraklarına şükrederim Camialtı karasulaktan , kalma çamur deryası bahar dedi mi? mezbelelik “taştan-taşa sekerdik” “mekdep çocuklarını gucaklar geçiri(r)dik” tozundan arınmış döşemenin taşları “nur içinde yatasıca Arif Osmanı” taşlara basmaya özen göstererek ne zaman Döşemeden geçerim dua ederim köyün orta yerinde yolun iki yanı hendek köprünün yanında küme küme sinek yuvası pis otlar ne inek yer, ne eşek koklar burnumu tutar geçerim toprak kokusu toprak gibi toprak kokusu derken Mercennerin iğde çiçeği biraz ileride gül içime çekerim taze peynir tadında yeni testinin soğuk suyu unutmamışlar nerede olduğumuzu birlikte doldurmuşuz masa başını iyi dostlar arasında güzel bir konu ocakta kekik demlenmiş ……… bardakta buğu tükenmiş şekerlice içiverelim haydi içelim tepeme dikerim “sovutman epap çaylarınızı maabbeti isdeğiniz zaman edin çayları ben ödedim” yıllar önce dermişim.. eve geç kalmak endişesi bir yana koyup gidemezsin acılı insanları bir daha gelip gelemeyeceğin belli mi görüp-göremeyeceğin kimbilir kaç kez anlatıldı gurbete gidenler üstüne hikayeler ya da kaç kez “hayır” yapıldı.. dualara gark edildi koyup gidenler sağken yüzüne bakmadığını adam yerine koymadığını bildiğim eşini efsaneleştirenleri Ismayılcık üstüne ne hikayeler anlattı Menevşe dolu-dolu gözleri ağlamaklı, boğazda düğümlenen methiyeleri dinledim rahmet dilerim “-Allah gurtardı” dedi kaç kişi ben de “-Allah kurtardı” dedim bu ğünü de gavur etdim memlekette “-bu günü de gavur etdim boşa geçmiş ömür gibi bir ileri, iki geri geldim gittim bitiverdim bittim” sevmedim, sevinemedim hor görmedim hoş görmedim üzülmedim kabul ettim kabullendim bu bendim. DİPNOT saltıkçı: satıcı yönet: uygun, daha ucuza, imkan dahilinde çapıt: bez, basma karasulak: suyun pınar gibi gürül gürül değil, oradan-buradan topraktan domurması döşeme: uygun malzemeleri amaca uygun sıralama, burada Döşeme denilen yere Arif Osmanı tarafından taş döşenerek geçit sağlanmış |
Emeğinize saygı duyuyorum bazen bende şiiri bırakıp hikayeyemi dönsem diyorum. Saygılar...