Tırtar / Ütme
Yeldeğirmen’inde
geç olurdu ekinler harmana girerdik, yolmamız yarı kalır, konu-komşu imeceye gelirler, kimi türkü söyler, kimi koğlaşır anam girmez dedikoduya çekinir, utanır ve güya coşar kendiliğinden türkü söyler; "-aşağıdan gelir hozalı gelin topla fistanını toz olu gelin kaldırsam peçeni baksam yüzüne eller arif olmuş, söz olu gelin” derken birer ikişer katılır imeceler türküye deve kervanı geçermiş gibi ağır-ağır bir yerlerden kenar sesler kesilir, kendi-kendine domur-domur acı yaşlar süzülür kirpiklerden terli yanaklara silinemeden elin tersiyle yenlere burunlar çekilir çekinilmeden “gene mi yörüdü o yarın göçü nerelerde galdın canımın içi goynumda sakladım verdiğin saçı hatırdan-gönülden çıkarma beni" “yüce dağ başında yayılan atlar, Yarimin aklına düşmesin yadlar Kabrimin üstünde bir karış otlar Bir tanecik bu dert yaralar beni” Gölyerinde yeni yeni sararmaya başlayan ala-bele , alatavlı , alagöklü nohuttan eşekle ütmelik getirirdim tarladan “-çalının götüne bi alaf verirsin” “-üstüne gök nohutları atıp, ütersin,” “-bi alan-talan edecen dee, ataşını aralaşdırıp bi dinlendirecen “-soğuyunca; -senin ellerini benim de ayaklarımı bağlayalım” ne dersin” kapkara olur herkesin dudakları, elleri, “-epap hadin bi eynel daha çıkalım” herkesden önce kalkar Osman Çavışların gelinleri. “-bireş de hurdakı gonşulara varıvıralım i(n)san bö(y)le zamanda uçan guşdan medet umar garibenlerinde bi gönüllerini alalım” “-bi eyinlik unudulmaz denmiş bi de kötünlük Alla(hı)n bildiğini guldan mı saklacan do(ğ)ruyu ahretde mi söylecen gursağımızda çok ekmekleri vardır heş daha “üf” demediler hangı bi hızmata vardıysak yok demediler heş ba(ğ)rımızdan yitmediler emme böğün o günneri de(ği)l o vahıtları yok” derken Kaşıkara ovasından bir toz bulutu döne döne, hızla gelmektedir bize doğru biz seyrederken kaldırıp uçurduklarını “-breğidi dalaz geliyo” demeye kalmaz üstüne kapaklanarak önlerdik destelerin dağılıp uçmasını götürdüklerinin arkasından koşulmaz dağılırdı, dağılmasın diye taşla bastırılanlar bile meraya saçılanlar toplanır yeni destede kimin işine yarar, aşmızsa öte yüze.. “yel değirmeni” öte yüzdeymiş. “-dalaz dağıtmıştır emmi” demiş Deli Bolat bizim mercimeği yedirmiş. DİPNOT Yeldeğirmeni: Beltarlası koğlaşmak: birinin aleyhinde dedi-kodu yapmak koğcu /kovcu: dedikoducu, laf taşıyan ala-bele : yarım yamalak, ordan burdan alatavlı : yarı yaş(kuru olması gerekenler için, özellikle ekmek tavlamada),yarım yamalak, henüz tamamen olgunlaşmamış, ya da her tarafın aynı tavda olmadığı erken zaman alan-talan: alt üst etmek karıştırmak ataş: alevli köz dalaz: tozlu anafor, hortum, döner, |
o zamanlar yiyecek bol değildi hemen herkes eski usullerle kendilerini avuturlardı.
selam ve saygılarımla