Tırtar / Öğün
bir de ot böreği yapmak için;
deşirilirdi otlar soğanı, acı biberle kavururlar ister patatiz, ister kabak, yumurta, çökelek, peynir, yağlıdolaz tandır alevinde tavlanacak, daha sıcağı üstündeyken, yağlanacak. çekilmiş haşhaş bezeleyle açılır. hazır sac yağlıyken, katmer yapılır haşhaş yağı sürülerek bekletilir, bazlamaya çiğ haşhaş serpilip, oklavayla yedirilir. labada ıspanak hem börek olur, hem de borani, dedem yoğurdu sarmısaklı sevmezdi hele hele balık kokusundan nefret ederdi, balık pişmişse eve girmezdi dedem balık kokusunu sevmezdi ama sarımsak kokusundan nefret ederdi hatta akranları birer ikişer azalınca Dıngıdık taa tepeden iner dedemin yanına gelirdi daha yaşlı adam kapıdan girer girmez "-len Sarı gene mi sarımsak yedin" dedi yaşlı adam "-üş ğün önşe yediydim üş ğündür de ondan ötürü gelemeyodum len hala koku getmemiş mi demek" dedi dedem bir gün eve geldiğinde bir sarımsak kokusu sarmış ortalığı ki içeri adımını atamamış ebem de unutmuş, başka yoğurt olmadığını yoğurdun hepsini sarımsaklamış mış "-gocağarı bana birez yoğurt goyuvu ben dışarda bari yeyen valla içeri girilcekleyin deği(l)”demiş, ebem bu esnada sarımsakladığı yoğurtdan başka bir sahana yoğurt aktarmaktaymış "-ben de sarımsaklamadan evel senin uçun ayırıyodum" demiş tabi ayırdığı sahanı vermiş dedem dışarıda bir yandan kaşıklayıp, bir yandan yoğurda ekmek banarken bir yandanda "-yau gocağarı senin sarımsak ortalığı yıkıyo(r) kokusu valla taa buraya gadar geliyo(r)" demiş bir yandan da sarımsaklı yoğurdu yemiş. oysa ebem her yemeği güzel yapardı, sağcak üstünde; dığan, tava, tencere ve altında çalı-odun ateşi kızartıp yağlı dolazı, bir baş da olsa ince ince doğrar acı soğanı içine kırmızı biber biraz da “eşgi” koyardı kızarmış yağlı dolazı tasdaki çorbanın üzerinde şöyle bir gezdiririr, misafire oldukça özenirdi... “-musafir dokuz nasibine gelir, birini yer gederimiş” derdi. ilk av tavşan etinden topalak yaptı mı taa halamlara kadar konu-komşuya tattırırdı yalnız topalak sahanının içine bir parça köz atardı nazar değmesin diye kazara avı tutulmuşsa babamın genç bir kızın ayakları arasında dolaştırırdı güya tüfeği avsınlardı.. kavurmaya soğan doğrar, mercimekten; çorba-aş, sakalasarkan, sini böreği yapardı kumpir aşına bamya koyardı taş gibi kaskatı olurdu; çaldığı yoğurt, ve incir dondurması "-yemişi güçcük-güçcük doğrarsın sahına ıccık çiğ südüne garıştırısın ta(h)ta gaşşığın düğdülü yanıyna açcık daha çiğ süt gor, özersin ataş alafı bitdi de köz oldukdan ke(y)ri sağcağın üstünde usul usul garışdırısın büngüldemeye başladı mıydı ocaktan alısın üstünü bastırısın sovumaya bırakırsın sovudukdan ke(y)ri, hele gece ayazını da.. yedi miydi var ya.., daş gibidir.. valla-billa çencereyi depesinin üsdüne çevir yan yatır, devir banamısın demez.. dadından yenmez yen.. mezz" DİPNOT devşirmek: toplamak katmer: beze açılırken yağ/ezilmiş haşhaş sürülerek kat edilerek açmaya devam edilir, yağlanarak yenir haşhaşlı yufka ekmek topalak: sulu köfte, tavşan eti bulgurla dövülerek yuvarlak köftecikler haline getirilerek nohut, patatesle pişirilir topak /topalak : yuvarlak, tombik topak şeker : bir adet şeker, kesme (küp) şeker topalak: yenilebilir yumru soğan kavurma yemiş: incir kasıt edilmektedir. Düğdülü yan: aletlerin ağız tarafı değil, kesmeyen, küt ya da ters tarafları keyri:gayri, sonra YARIN HÖŞMERİM...........) |
sağcak üstünde;
dığan, tava, tencere
ve altında çalı-odun ateşi
kızartıp yağlı dolazı, bir baş da olsa
ince ince doğrar acı soğanı
içine kırmızı biber
biraz da “eşgi” koyardı
Şiirde ki; doğal köy ürünlerinden en sağlıklı ve besin değeri
yüksek olan yöresel yemekleri cana can katıyor.Doğal hep doğal.
Eski günlerde ki,köy yemekleri ve lezzeti nasıl da özleniyor şimdilerde.
"Süt,yoğurt,ayran boldur,tasa,bardağa bol bol doldur."Köyde ki doğal
yaşamı ve kendine özgü yemeklerin yöresel şive ile anlatımı değer
katmış ve o dönemin belgesi gibi.Severek okudum bana da kutlamak
kalıyor.Saygıyla.