MAZİDEN BİRKAÇ DAMLA
Derme çatma dünyalara kapalı
Taş kesilmiş pervazlardan Usulca süzülüyor içeriye rüzgar Mazinin tadıyla öpüyor alnımı On sekiz yaşımdan gün alıyorum Zaman kum olup dökülüyor çöle Billur bir güneş doğuyor üzerime Sırtıma giydiğim ilk ateşten libas Her gül Leyla Her gün aşka kesilmiş mavi atlas Güz çekilmişti üzerimden Mevsim bahardı Ruhuma işlemişti eşsiz şulesi Geliyordu alemler ardından o latif sesi Daldıkça o bal süzülen köpüklü gözlere Boğazıma düğümleniyordu atalarımın Aşkla işledikleri sırlı lügati Halihazırda sevdana vurulmuş Öksüz kalmış bir beldeyim Kapılmışım girdabına Fatih’in muzaffer ordusunda talimli Aşkın başkentine seyrüseferdeyim İçimi erittikçe hasretin Yokluğun büyüdükçe kısraklar gibi Yüreğini kor edecek Dilimi törpüleyen ağır cümlelere gebeyim Ki sözler bana Nefi’den kalan yegane servetim Mazinin çadırına mihmanım yine Yine on sekiz yaşımın hülya tepelerindeyim Günü er biten gecesi hiç bitmeyen O eşsiz saatlerdeyim Çingene sobasının narına eş yüreğimle Nice avcı kuşların yuvalandığı sırma saçlarının Şehla bakışlarının esiriyim Her anına şehadet etmek için Kapısında geda eşiğinde askerim Yaşadığım o gül mevsimi Zihnimin kıyısına vurdukça Damarlarımda koyu kıvamlı yeşil bir hüzün dolaşır Yorgun kalbimin aynasına düştükçe yüzün Belirir gözlerimde Kurşun gibi ağır kederin Git sevgili Ve sön fikrimdeki mazinin tozlu güneşi Hangi tahta kurulursan kurul Hangi gökyüzüne doğacaksan doğ Aklım başıma geldiğinde Utanmam, hıçkıra hıçkıra ağlarım… |
Beğeniyle kutlarım...
................................... Selamlar...