'tenderly'ellerin keser beni habersiz, bir sır değil bu. acımıyorum da kendime ve zararsızım dağlarına. iadesi olmayan bir biletle el sallıyorsun biraz daha kalırsan su yakabilir tutup çevirsen başını, bir daha çevirsen istiyorum dersin baştan aşağı bir şehir gibi nasıl olabilirim. seni öpemeyeceğim kadar uzak, anlatabilecek kadar yakın bu ikimizin de işine gelmezdi. sen ellerinle toprağa ektiğin acının tellerinde çaldığın bir amasın hasat vakti geliyor, dilinin altında tambur pak bir saz teli kadar da sıkı bacaklarından avmler arasına safra döken göğün Gergin alnının altındaki sebep kadar yenisin tuzlu bir deri cihetinden. ulema bir kez daha lezzet almanı istiyor yaşarken şerh koyulan matuf sanatçının bile kadri bilmez sızıları, yağmur sırasında nebat duası ve hacet namazından sonra kabahat amini. geri adım atamayacak kadar buruksun umulmayan tarifler gelecek eski olmadığı kadar sıcak, tutup dilinin kuru coğrafyasını keşfedilmemiş batına çağıracaksın içtiğim zaman belli gözlerin daha bir deli, tüm deliklerinden boşalan yumurta akına banılmış bir yaranın tezini anımsıyorum sen böyle bir sevmek hiç bilmedin nasıl seviliyorsun, hiçten aza, azın bile fazlalık olduğu sır değil bazı şeyleri daha iyi anladığını söylemek örneğin hiç olmadığını bir az bile yine de karanlığa teslim olmasan diyorum, gözlerin hala çocuk hiç bir az olmasan küçük sayıyorum dilimini aslının portakal çiçeğinde nane kokusuna ümit sağan ellerin sarı bahanelere yastıkları sarar saçların dağların bile bitiremediği bir çağ gibi bakmasaydın diyorum kalbim yerinde duramayan çocuklarla arkadaş arkadaşlarım osman, reyyan, musa her biri öperken yanaklarımdan doyuramadığım sevgime iki ekmek alıp gelesi var her belirli bir vaktin nasip ve kısmet hiçbiri daha da küçülmeden sır değil rüyalar görülmeye müsait hâlsuçu adın kitapta bulanamıyor yusufçuklar kulak ardında bahara koşarken sessizliğim fazlasıyla avratotu |