Tırtar / Minval
..
"-eveli bi kedi, usanmış bi sıçanın elinden netti ettiyse, hakından gelememiş bu sıçanın eve verdiği zıyan yüzünden sahibinden zılgıt yerimiş ne yakalanıyo, ne gapana düşüyo ne ağılı buyday geliyo hakkından ne de ne tecemillet ilaç-garaç bi ğün sıçanın deliğine gelip senin pistan paşa beyaz bayrağı çekip hoş-beşden sonura me(v)zu zeyaretin sadedine gelmiş pistan paşa "-erkeğsen deliğinden çık, karşı deliğe gir” demiş sıçan demiş ki "-neyye" "-elimdeki peynirin birazını" “becerebilirsen sana vercen” demiş.. geli(r) mi sıçanın işine kedi mesafeyi güççültmüş güççüldükce güçcültmüş peynirden payı da böyültdükçene böyütmüş penirin yarısını vaat etmiş ı ıhı sıçan -Nuh deyo peygamber demeyo- "-hu yakınındağı deliğe gadar seğidisen” “-mükafat” “-peynirin hepiciği" sıçan bakmış, gene işine gelmemiş delikden başını uzatmış “……….” "-valla pistan paşam mesafe kısa armağan böyük bu işin işinde bi puş(t)luk var, ben deliğimden galayın peynirin de sende galsın sen bi ğözel afiyetinen ye benden yanı gatın-gatın halal-hoş ossun sana lop lop et ossun" demiş. onculayın; nokta gadak ma(n)fat uçun virgül gibi eğilme ıççık idareli ol elindekiynen yetin ne demişler herşeyin azı yarar, çoğu zarar aza kanaat et “çok verip taşırtmasın az verip şaşırtmasın” .. “gonşunun evindeki tavık, gonşuya gaz görünü(r)” derler ya hani, .. “-neynecen sen elin “üç oğlaklı beş geçisini” deye boşuna denilmemiş” “-her başın kendine göre derdi her dağın gendine göre dumanı var” elin adamı “dışı seni, içi beni yakar” demiş “-eh şükür emrine de, şükür olduğumuz hala de sen, sen ol “ayağını yorganına göre uzat” “güvenme dayına azzığını al yanına” “çoğu arayan azı bulamaz” “gayıl ol gaşşığındakı bulgura pirinç arayayın derkene evdeki bulgurdan olma” “pelidini ele yedirmiş ala-gabak geçi gibi bakar galısın sonra” demedin deme bana” “-isder gücen, isder darıl, “işden artmaz, dişden artar”, aç kalmayayın deye de harama el atma “çok yemeynen çok olmaz” “elden gelen öğün olmaz, öğün olsa karın doymaz” i(n)san n’oldum dememeli, acaba n’olcan demeli” “-Canab-(ı) Allah son gürlüğü versin başdan güldürüp de sonradan terbiye etmesin niye demişler “son gülen eyi güler” deye atalarımız boşuna dememişler ne demişlerise gerçi bizim ki ha öylesine yani ki bi acaba nası(l) etsek, neresinde vardır bi hayır kader deye bişiy var aslında “sen ne yaparsan yap iş olacağına varır” yani şe(hi)re vardın mıydı, gözünü dört aşcan köydeki ğibi; gonu-gonşu ekmek vercek deye beklemecen ayakda uluk gibi uyumacan, çuval ağzı aşcan, “su akarkana desdini doldur”acan azzığını yanına alcan, dayına güvenme(yeceksi)cen elinden geliyosa eyinlig etmegden geri durma emme eyilik ettim deye de kimsenin başına kakmaya gakma “eyinniğ et suya at, balık bilmezse Halık bili(r)” bunu da unutma olur a! birine bi hızmatın dokanır elinden dutmak nasip olursa da “etdin bi hayır budunu-bacanı ayır” dedirtme eyinlig et demişler at suya balık bilmezse Halık bili balığı unut, Halığı unutma bir de derlerdi “-bu dünya fani” “-yok dünya değil de insanlar fani” oysa kim gelmiş de dünyaya kalmamış izi, bir ağacın gövdesi, dalları, yaprakları, çiçeği, meyvesi gibi. hayat bu minval üzere devam eder her mevsim, anırırdı köyde eşekler selamlaşmalar, hal-hatır sormalar “devam eder gider”di her zaman beyaz açar papatyalar ama baharı beklerlerdi geceler gündüzü mevsimler, mevsimleri kovalardı bu minval üzere gün; her gün bir sabahla başlardı ve her gün olurdu akşam bebekler doğunca ağlardı, başkaları ağlarlardı gidenlerin arkasından bir de dünyaya bırakmışsa evlat hayırlısından başkalarının ağladığı yalan ne göreceksin el duasından giden gittiği ile kalır gerisi vesselam köyde de bu minval üzere yaşanırdı herkesin hikayesi üç aşağı beş yukarı aynı herkesin hikayesini herkes bilirdi her günün hikayesi de gün doğumu ile başlardı günbatımında sona ererdi kendinden öncekiler gibi “-dur bakalım” derlerdi dur bakalım gün doğmadan neler doğar gün doğmadan gazyağı takviyelenmiş süğen kandil ışığında ahırlarda inekler buzalardı avlularda davarlar kuzularlardı önce ayakları gelirdi yavrunun “-düğenin çatı baya geniş marağ etmen” “-başı geri dönmüş bara ğidi ip bulun” Kara İrbemi ça(ğı)rın hemen” saman yetmeyebilir endişesiyle kışları çoban sabahtan yayıltmaya, gece örümeye götürürdü davarlarını kabayelden erirdi çalıların karları buzağılacı inek sahipleri gece boyu ahırı yoklar dururlardı ellerinde çıra maşalası, ya da gemici feneri “-emme, geçiler acıkırdı emme samanlıkta saman azaldı gayfadan eve geldim mi gözüme uyku girmezdi hadi bakalım geçileri gattığım bille önüme emme Gocaduzladan Garadepeye emme Goruya emme Güneyiye geçileri örümeye gecenin yumuşak ülüzgeri yanaklarıma gan getirtdirirdi isder malihülle gur, isder ısdık çal, türkü söyle isdersen tesbik çek, sağ barnakların sol elinde çok geşmez, Senget Ovasından bi gamyonun şavkı ıldırar epeyli bi zaman sonura, gaybolur geder, sonura tekral çıkar annacağınız Daşkestinin orda Ganlıbalamıdın dereye girmiş, çıkmışdır sonura Yalavaş cenahından gelen bi gamyon da onunan garşılaşır hey anam hey be, hinci bu gamyon gündüzden aldı yükünü ver elini tee bilmen nerenin bazarı en tevlikelisi de Akşe(hi)r Belinden aşcak öyle ya gari Cangurtaran’ı geşdin mi yüz metreden fazla uçurum ne yüz-ne ikiyüz Allah mafaza ıçcık bi dikgatsızlık ettin mi ğözünü yumup-açasıya yani emme öyle yerde gaza olmazımış ? dıkgat ediliyo demek ki ajanıslarda gamyon devrilmiş de bilmen gaş takla atmış derler ya Akşer Belini görmeden “-ha di be! bi gamyonun, bi otoposun bi takla atması uçu en az yim metiro ilazım beş takla atsa yüz metiro bi çukura düşmesi ilazım öyle ya Akşe(hi)r Belinde aşşaları görmeyon valla beş taklada atar, on takla da Engilli’ye doru sallanınca yollar sıçan yola(ğı) gibi annaçtan bi tomafil filen gelivise Allah m(uh)afaza durup beklecen garşıdan gelen şöförü belli kiyne Dövletin ğücü Akşer Beline yetmeyo, gücü yetse neyder-eder Akşer belini dümdüz eder işde öyle mefrat bi yer! Akşer beli mi Akşer beli bak-gör gözet Ya Rabbi! Ümmet-i Muhammeti ÇALI’nın 1300 sahifesi geride kaldı samimi alaka ve toleransınız için teşekkürler. DİPNOTLAR sıçan: fare tecemillet: türlü çeşitli akla gelen gelmeyen, duyulduk-duyulmadık gatın-gatın / katın-katın: kat kat, kat be kat buzalamak : buzağılamak, ineğin yavrulaması, düğe: 3 yaşında buzağılayabilir inek çat: arka, kalça, bud çat: aynı türden (kemik, yol, su vs) iki şeyin kavuşma birleşme yeri buzağı: bücük, inek yavrusu ıldıramak: ışığı parlamak cenah: yön, taraf sıçan yolağı: dar, çok dönemeçli, uzun yol anlamında |
tebrikler kardeşim,
selamlar..