ÖLÜ AĞAÇLAR ORMANINDA DORU ATLAR
al doru atlardan sor beni
badem çiçekli baharlardan fistanı çiçekli yörük analardan sor beni alaca baykuşların sesini dinledim nicedir kör ve sağır şehirlerde göçerdik durmadan fırtınadan doğan hayatlardan dünyanın bir ucuna yürümek istemiştik heybetli gövdemizle paslı kırık aynalardan likenler sarmış kadim ağaçları göğe değiyor uçurtmanın kuyruğu sonsuzluğa uzanıyor sesin al doru atlardan paradoksal yalnızlıklardan kırmızı orman karıncalarının gittiği yollardan sevdaya geç kalınmış yıllardan sor beni ölü bir ağacım akarsu kıyısında genç fidecikler vereceğim yarınlara doygulu şaraplar kozasında sınır tanımayan tırtıllar tunca kıyılarından al doru atlar yalnızlığımızdan rubailer geçiyor ruba düzüyor bir çocuk eski mahallede beyaz gelinlikler içinde baharı müjdeliyor söz kutsal sayıyoruz kam şarkılarında har dudaklardan ateşi hengerekler içinden sesleniyor kurtun gök başlı kartal oluyorum kuzgun düşlerde kayaların gizemi suyun aksi dağların miğferi duruyor öylece yağmurların incecik sesinde al doru atlardan sor beni açtım mahşeri kalabalıklarda geçmiş zaman gülleri gibi bir yeraltı ayininden sesleniyorum sana her aşk kendinden geçme hali her ayrılık bir çıngırak yaşam ağacının dalları kırıldığında al doru atlardan yol ayrımlarında melteme dönen imbatlardan çiçekli fistanlar giymiş yörük obalarından kekeme zamanın lal dudaklarından sor beni sensiz bir volkan konisi yükseliyor içimde yakıyor ölü ağaçlar ormanını sevdanın yakıcı kelimeleri |