anlatmak boşahayat ne kadar acı olsa da uçurtmalar diyarı o mavi gökyüzüne bakmaktan asla usanma farkında mısın? ömrüm son demine vardı yorgun düştü bedenim umuda yetişemeden bitti hayat şimdi ferasetli cümlelere yaslanıp kendimi anlatmak boşa içimde kendini aramaktan yorgun düşmüş bir çocuk ağlıyor kifayetsiz sözlerin ardından su gibi akıp gitmişken zaman sen ben biz ne hayaller kurmuştuk hiç aklına gelir mi ? bir gonca gül misali yenik düşmeden çok önce rüzgarlara oysa ki ay her gece bizim için gülümserdi denizin karanlık sularına gölgeler kendi yalnızlığından düşerken usul usul avuçlarımıza ve gün ilk bizim penceremize her gün yeni umutla doğardı secdeye dururken dualar sen bütün ezberlerini bozardın yavaşca ve susardın sonrasına hayata dair bütün bağlantılarını sil baştan kopardıkça ve karanlığın yüzüne ay tebessümlerini salardı inatla dudakların yeniden vardıkça dudaklarımın hırçın kıyılarına gözlerim keder bulutlarını ağırlardı zamansız ve riyasız ve ben hangi geceyi ağırlasam elinde kucak dolusu keder taşırdı ve sen susardın şimdi ben sukunet nöbetlerini alıyorum dudaklarından biliyorum ki... ferasetli cümlelere yaslanarak sana sevda mı anlatmak boşa ay/su karlı bir istanbul akşamı iliklerine kadar buz kesmekte bütün duygular |