kadim bir kentin koşuğu
amede,,
yeryüzü generalleri üzerimize geliyor bir tekme atıyoruz karnına anamızın bir tekme daha çatlıyor sesimizdeki damar ve uğruyoruz bizde görünmez generallerine adaletin, mizanın sarsılmaz umuduyla sen biraz daha iyice misin bu adama iyi bak demiştir babası bir çocuğa şu yıkıldıkça ayağa kalkan bakıyoruz bizde onunla beraber durmaksızın yıkılan ve ayaklanan ne varsa korkma diyor diyorsa bir bildiği var hakkın hakkında tekerleniveriyoruz merdivenin, kaldırımın, duvarların arasından ve bir çam yongası çıkar gibi* bir kemik parçası fırlıyor kafalarımızdan toprağa karışır ve tozar bütün sevinçli günler biri susar öbürü başlar ardı arkası gelmez sürgünün gelmez ki tutalım zümrüt sulara düşen ak pürçeği dağların şuramızda yankısı süren bir hızar orada her şey yolunda mı sağ ve salim misin ah seni her şeye benzetişim utandırışı her şeyin seni beni yüzden gözden çıkarışı aşkın aşkın evlere sığmayışı oturup yaramıza çiçekler bastım yüzümün al al oluşu benim uzatışım kısacık boynumu muş ovası, tatvan bitlis çatağı ve mavi gölün ilk elden görünüşü hey bu kelem tarlası elem tarlası hey ah benim gidip gelip kalıp uğunup yol yol boynuna sarılışım boyuna sarılışın bu senin bana tuttuğun kapıların kolunu göster açtığında içeriye dolan rüzgârı ve getirdiği tütün çiçeği kokusunu yüzüme bir avuç su çırpsam geçecekmiş gibi geçecekmiş gibi yap şu daraltılmış günlerin ağusu bana tuttuğun bardağı bildir, takımını kır gözesine daldır parmaklarını kaynarcaların gelecekmiş taze sağın süte benzer bütün sabahları doğunun ve ben buna kanacak kadar yoksunum çoktan da çok yoksun annem sardunya ekiyor her sabah daracık omuzlarımdan oraya .. |
ta ki ayazıma açan sardunya gölgeme düşene kadar
çok ça şiirdi sevgili Nevin
saygımla...