Tırtar / ŞenlikÇOCUKLUĞUMUZ ANAVATANIMIZMIŞ baharda-güzde hemen her ikindin meydanlarda hayatlarda çocuklar toplanır ortada açılan çukurdaki dikmenin, etrafı taşla sıkıştırılır, sivri tepesindeki çok uzun sırık direğe oturtulmuş ortasındaki kömürlü çukurdan sırığın iki ucuna karınlarından dengelenmiş çocuklar biri aşağıdayken diğeri yukarıda sanki birbirine yetişmek için koşarlar oysa;biri Doğudayken diğeri Batıda biri Kuzeydeyken diğeri Güneyde etraftakiler seyirdeler heyecanlanır çocuğu binen herkez(s) onlar döndükçe gazyağlı sönmüş közlü merkez “gıcırr, gıçcıır” ses eder.. sırası gelen gıncırdağa biner. herkes kendi küçüğüne tembih eder “eyi sarıl, sıkı dutun” “ayaklarını yere vurdut” “gıncırdak değil” der büyükler, “tavşana kaç, tazıya tut” kızlar seksek, olmadı şirp çığrışında büyük hüner göstermekteler ip atlamakta oğlanların kimi fiççe döndürmekte, kimi sopayla cırcır sürmekte kiminde bükülmüş tel tekerlekli araba, kiminde ilabada dalından fıska . kimi bükülmüş söğüt dalından yayla ucu külahlaştırılmış tenekeli ok atmakta Kısır Hasan’ın ustalığıyla, kimi fırıldak döndürmekte kendi rüzgarıyla kimi defterin ortasından sökülmüş kağıtla uçak, kayık imalatında kimi defterinin kenarına süs boyamakta kimi sayfa altındaki paranın kabartmasını, kimi kitaplardaki resmi, amma illa ki Türkiye haritasını kopyalamakta kimileri kayısı çekirdeğini bir çukura fiskeyle doldurmakta, kiminin cebinde gazoz kapağı onlarca bir parça halı ipi, sünger taşı, hurma çekirdeği şıkşıklı kalem parçaları, lüks tatlıların ambalaj kağıtları şekerlemeden, cikletten çıkan artis resimleri beş kuruşluk “kader” den geriye kalan mani “bahçelerde biberim aç koynunu gireyim soyun da gir koynuma yar olduğun bileyim” her maninin altında da rast gele bir sayı olurdu küçük sayılı şekeri almış olan Bahattin’e on kuruşu eninde-sonunda öderdi dörde bölünmüş karede üç taşı ileri-geri, sağa sola sürerek iki oğlan çocuğu, üçürcümlü oynarken diğer heleşenkleri ıvga verir "dağ" kazanırlar üç taşı aynı çizgiye getirerek dokuztaşlı da varangeleye düşmemek gerek efratı seçerken, kalağı belirlerken “-hıt-mıt saşları gıvrışık” “-hıt-mıt ner-den gel-din or-dan çık” “-aldım-verdim ben seni yendim” sonraları şehir görenler işaret parmaklarını ağızlarında döndürüp; “-o mo kara do, far far enişdo” “-po-ta-ka-lı soy-dum başucuma goyy dum ben bir ya lan uy dur dum” “-yağ satarım bal satarım ustam ölmüş ben satarım” Çocuk oyunları iki kız, oynarlarken “beştaşlı” yukarıya atarak, taşlardan birini birer, ikişer, üçer ve dörder yerden toplarlar diğerlerini sonra sol elinin orta ve başparmapını köprü yapar, bileğinin arkasından taşları öne serper "cavlak" diyerek yukarı attıkça elindeki taşı el ve taş diğerlerine dokanmadan bir bir köprünün altından geçirir ve attığı taş yere düşmeden kapar.. “-ee böyle yağmır mı yağar bel-bereket mi galır.” mahalle aralarında kızların eliç oynamaları nedir atılan çığlıklarının sebebi anlaşılmazdı ama; eliç; şirp hele hele “meleş gelin” çığlık atılmadan oynanmaz”dı şirp oynarken ebe döner arkasını yumulur, "-ardım-önüm, sağım-solum poş! diğer çocuklar kaybolur ilk bulunup şirp edilen ebe diğerleri şirp etmişse yumulan ebe tekrar yumulur vay şirplenen ebenin haline ebe aksi tarafa uzaklaşmışsa yerinde zıplayarak tüyo, güya “-alma dersem çık, armıt dersem çıkma” “-armııt, armıt!” ayyuka çıkar bağrışmalar, zıplamalar arasında ebenin aleyhinde herkes bir kişi de olsa, ebe şirplenmişse tekrar yumulur, belirgin taşa “-yoldan geçen ağabeyler önce iki defa “biiiir! ikiiii! kısa üçüncücüde “-üüüç!” diye daha yukarıya fırlatıverip daha aşağılarda yakalarlar kalbimiz yerinden çıkacak ya da duracak gibi olur rengimiz kıpkırmızı soluğumuz taşmış arada bir de olsa birileri ağlamaya durur adları “mızlak ” koyulur” biraz daha büyük ağabeylerden ikisini yana açılmış iki elleriyle tutup büyük olan tazı, küçük olan tavşan tavşan olanca çevikliğiyle koşup tavşana “-kaç”, tazıya “-tut” iki kız uzunca bir ip sallar diğerleri sıra-sıra atlarlar altıya bölünmüş bir dörtgen uzun atlamaya geçilir seksekten sekerek, kayrak bir taşı ayaklarıyla çizgiye basmadan, çizgiyi taşla kesmeden taşırlardı kızlar aralarından bir ebe seçerler, ebenin gözlerini bağlarlar birisi ebenin omzundan tutarak “-körkele bülüç bülücün kaç” “-onüüüçç! “-öyleyse şurda biri var alda gaç” diye oyunu başlatır körkelebülüç yakalamaya çalışırken çığlıklar atarak kaçışır, dokunarak ebenin başını döndürürler yakalanan, sınırı aşan ebe olur kızlar ip atlardı, üç-beş çocuk birdirbir oynardı "-dokuzum durak, onum orak" biraz büyükçe olanlar kendi aralarında efrat paylaşırlardı bulundukları yerden birbirlerine güçlü olanlara, zengin çocuklarına, akrabalıklara, arkadaşlıklara öncelik verilerek oyuna dahil edilecekler paylaşılırdı harmanyerlerinde toplaşarak; köytopu , uzuneşek, dörtaşmalı diğer grup; dikilmiş söbü taşları karşı taraftan attığı "topazan " taşlarla yıkarak “kaleleden kaleye” oynarlardı dikilmiş üç taş kalenin surları, sırası gelen, karşı tarafı (birer atımlık) topa tutardı tek atışta karşı kaleyi deviren bir atımlık daha hak kazanırdı bir de yakalanana kadar geri geri kaçacaksın ya da kıçüstü oturakalacaksın bir karışlık çeliği, eldeki sopayla bir elinle alıp, yumruğuyun üstünde tutup deyneğin ucunda yere zipleyerek nöbet taşının üstünde, arkada ve yerde hafifçe zıplatarak çeliğe deynekle vurarak uzağa atacaksın, eldeki deyneği mertlek yapıp sayacaksın kayrak taşla uzaklaştırılan mosdan geriye ayak-ayak say merkezdeki tünsek taşı bul “-elli-belli, odun-modun, zartıl-zurtul, gaşda kurtul” dilini burnuna değirmece, koltukaltından ses çıkarmaca, parnaklardan (önce birini, sonra ikisini, sonunda da üçünü) ayırmaca büyüklerin avuç içini ısırmaca, bağrındakı elleriyin birini yukarı-aşağı diğerini ileri geri hareket, kolların biri öne diğer arkaya hızla kıvratmaca, köprü kurmaca, elleri kenetleyip diz arkasında ördek gibi badi-badi ya da topuktan tutarak, tavşan gibi eller kısa ayaklar yüksek, zıplayarak koşmaca olmadı, ayakları enseye koyma dili burna değdirmece taş kapmaca, direk kapmaca, derken; en olmadık bir şeyden cana kasta varan kavga akraba-arkadaş olmayanlara, ya da başka mahalleden gelenlere çıkardı fatura eninde sonunda Feleğin Süleyman, yoksa Şeytan Ali o da yoksa Mustukoğlunun oğlu olmadı Kabak papazı bulurdu Gozir Memet pek tongaya basmazdı Boncukgözün Sülemeni ebe yapmaya korkarlardı zira her türlü puştluğa aklı ererdi daha da olmadı söğerdi.. nihayetinde arkası kalesi olmayanlar birde muray olanlar ağlayarak yollanırlardı evlerine "süprülekalırdı " Felek Haceri Deli Gelin bir de Menevşe sanki belaya dünden hazırlardı “fakirin çocuğu kıymatlı” belki bunda biraz da aslen bizim köyden olmayışları vardı” “-öyle deyon emme Avildenin Garı da bizim köylü deği(l) güçcük ossun, böyük ossun kimsenin önünü alıp geşmez, birinden ba(h)sederkene söz temsili falan abam, filan ağam deme(z) mi hiş ömrü hayatında onu birini lağabıynan anarkana, çoluk-çocuğ uçu birine çatarkana ağzına kötü laf alırkana duydun mu herkeşin bi ata terbiyesi, her yerin bi göreseği var, ıçcık ta içinden gelcek boba hepisinin başı ille de asalet tabi” “-ya çocu(ğ) uçun filen nize olur mu” “-köpek köpe(ği)nen boğuşur çocuk çocuğunan döğüşür, oynaşır, döğüşür, barışır” "-vay bre aba çocuk-çocuğuna döğüşür de oynaşır da" "-iki gonşu çocukdan uçun nizeye dutuşmuşlar onnar birbirinin saçını başını yolarkana öte yanda çocuklar oynaşmaya başlamışlar" insan çocukdan uçu file nize eder mi "-tabi fakirin çocuğu gıymatlı olur" "-gızı gıymatlı olan gocaya oğlu gıymatlı olan hocaya vermez" "-insan akşam sabah, gapı gonşu yüzyüze bakçanız (bakacaksınız) köpek seni daşların emme sahabıyın hatırı var aralaşdırmaya gayret et" demişler "-böğün dünya-yarın ahret, yarın onnar gor gederler de hasdalık da sarilik de, birbirinizin gapısını gene siz yoklayacanız oğlun-gızın öte malleden gelene ğadar gonşun çatacak çeneni emme böyle i(n)sannar, hiç ölmeyceklerini sanırlar” "-oğlandan , gızdan fayda yok el oğlunu bulan geder, el gızını alan geder ev alma, gonşu al demişler sen gızım deye seversin el oğlu canım deye sever "-bi o seninkine vurduysa bi de seninki ona vuruvusun eşşek-eşşeği ödünç gaşırımış çocuk-çocuğunan döğüşür, eşşek-eşşeğnen anrışır" "- döğüş-gavga çoc(uğ)un gıdasıdır hemi öyle pehpeleyip durdun mu bi çocuk eyi olmaz mız-mızın murayının teki olur vayvalak eder durur bak Akkulağın Murat edersin sonura ‘günlerini bulutdan çıkarmadı” anasının-bobasının (y)okarda Allah var hinci do(ğ)ruyu ahretde mi gonuşcaz onnar da ‘çanak dutdular’ açcık işin aslı bana galırsa; çocuk taydaşlarıyla oynamadıkça her gün bi yanı gırılıyodu yazzık ne zaman görsen vızzık-vızzık hadi bakalım senin Akgulak ya gırıkcıya ya çıkıkcıya kolunun biri boynunda asılı, Murat eşekte eşeğin yuları Ak Osmanın elinde Ismahan arkalarında çek Aşağı Melleye Mullahasanların evin yolunu tutarlardı bir tas taze bal emeğin karşılığı Murat böyüyene kadak Akkulağın balınan doyurdu karınlarını Mullahasanın uşakları" "-bi de öyle Gökmemedin Sultan varıdı" "-Ismayılcık gazi maaşı alalı beri Menevşenin de işi-gücü de yok ya gari Semercinin o(ğ)lannar torunları nerde nize çıkardı, orada bitiviridi torunları bir defalık da olsa haksızlığa uğrasalar canım yanmazdı" "-bobaanne lafını ilk onnarda duyduk güçleri yetmedi miydi Menevşenin saldığı korku rakiplerini tıstırmadı mıydı ’-bobaannem gelinşe deyvicen, görü(r)sün’ derlerdi.. işin aslı gorkuyoduk bu babaanne ne menem bişiydi başkalarının belki vardı da biz çoğu şeyden olduğu gibi babaanneden de mahrumduk olsuuun onların da şeyi yoktu, boz eşekleri, alaöküzleri, mıngılli geçileri, goca ak köpekleri arapatı beygirleri tarlaları, yolmaları, harmannarı, halaları amaaa; bunları verip babaanne alınabilir miydi babaannemiz olsa Semercinin İrecep bizi taşlayabilir miydi” oyunlar oynanır kavga-dövüş eksik olmaz birileri yaka çıkar birileri dövülerek alınıp götürülür birileri hıçlanır birileri kaş-göz işareti ile “sonra hesaplaşmak” istenir yanaklar kırmızı soluklar taşar benim gibi birileri bakar.. DİPNOT gıncırdak / kıncırdak: tahterevalli fiçce: fırdöndü, cırcır: çember ilabada: efelek, labada fıska: şırınga, enjektör, pompa, fısfıs, flit heleşenk: yandaş, taraftar, ahbap grubu, avane, yardakçı, horanta, halayık ıvga: tahrik, kışkırtma, tetikleme amaçlı-yanlı, amaçlı söz, yönlendirme, şişirme, iğva, gaz verme, fişleme, fişfişleme, (Onlar ki uyup hainin iğvasına – N.H.Ran / Onlar ki) varangele: var gel, her geliş gidişte iş yapan kalak: arkaya kalan, çocuk oyunlarında ebe eliç: yakalambaç, sobe, ebe olan peşi sıra koşarak dokunduğuna ebeliği de geçirmiş olur, peş: arka peş: ters, aksi, çapraz şirp / saklambaç / Sobe: gözleri kapatılan ebe kısa sürede saklananları bulmaya çalışır, gördüklerini onlardan önce şirp taşına sobeler. mızlak / mızılak : mızıkçı, muray, murai, hemen ağlayan, ağlak Köy topu: futbol dört aşmalı: güvercin taklası söbü: elips, oval topazan: topak, topa benzer, yuvarlakça, atılabilecek büyüklükte mos: yuvarlak taş, bu taşı eldeki kayrak taşlarla merkezinde durduğu bir ayaklık çemberin dışına çıkarmaya çalışılan oyun tünsek / tümsek: yüksek, tepecik, şişkinlik tünlüsek : zıplasak kıvratmak: döndürmek, çevirmek süprülekalmak: bir yandan ağzından küfürler saçarak, bir yandan kullanmak amacıyla yerden taş toplayarak kavgayı başlatmak için hücum etmek çatmak. Kavgaya tutuşmak, hesap sormak nize / niza: ağız dalaşı, didişme, kavga, pehpelenek: pohpohlamak, şımartmak, yaka çıkmak, gereğinden çok fazla ihtimam göstermek vayvalak: velvele, çığrış-bağrış, olur-olmaza uzun uzadıya dedi kodu, mızlana, dırdır, inileme, etrafı rahatsız etme, şahit olanların dikkatini kendi istediği (ya d amaçlı olarak) bir başka yöne çekme, yaygara taydaş :akran, aynı yaştakiler tay tay : bebeğin kendi ayakları üzerinde durmaya ilk başladığı, emeklemekten yürümeye geçmek üzere olduğu evre dolayısıyla; aynı zamanlarda yürümeye geçtikleri yaştaşlar kastediliyor olmalı bitivirmek : bitivermek, orada peydah olmak tıstırmak : tırsıtmak, gözünü korkutmak, yıldırmak, gözdağı vererek yutturmak |
Kalemin daim olsun
_________________________Saygılar selamlar