FALLARIMIN VEBALİ TUTTURANIN BOYNUNA...
Ben şöyle ellerinden tutup
Ruhumun çingene tarafından bir ıslık çalımı uydurma bir fala bakarken... Nasıl da ısınmış yüreğim, şakağıma öteden esen poyraza rağmen... Elin tam avucumun ortasında... Kuş dilinde söyledim bütün uydurduğum fal cümlelerini... Bana bırakırsan, o ne idiği belli olmayan Nirvana’ya sürüklerdi kafamda kurduğum hayaller seni... Dengesiz bir kuş uçuşu, sahil dilimde dolanıp dururken Pek bir şey de anlamazdın zaten... Sen öyle kurşun yemiş bir büst edasıyla pervasızca geri döndürürken cümleleri mi... ... İçime Akdeniz’e kayan bir yıldız ordusu gibi yağarken Senin bu gökyüzünü hiç tanımadığını farkedip, hak etmediğini söyleyen martılara kin tutmak da ne kadar acaip işte... Kırgın rüzgarları batıdan salan kör bir üfürükle üşütürken sen içimi Titreyip titreyip yeniden buzlara dokunduğumda vazgeçmeden, Ödül gibiydi ölüm. Ölüm gibiydi... Sen gönlümden taburcu... Ben de... Gözlerine bakmadan usulca sağ tarafına bıraktım elini. Öldüğümüzde sol tarafımdan vermesinler diye seni... Uç uç, apansız uyduruverdiğim gönlüme yük falım. Fallarımın vebali tutturanın boynuna... |