MÜNAFIK BİR DÜŞÜN İNİK PEÇESİ...
Ertelemek miadıydı aşkın
Elde kalan yarısı şu ahir ömrün, Çeperi kırık gönlün kim bilir kaçıncı evrilimi. Ahenksiz bir tını, Farkındalığın gizli devriminde gizli O yükümlü ve hükümlü bedeller: Münafık bir düşün inik peçesi, Derken soluklandığım her satır başı. Gıyabında minnet borcum yok ki Ve yok ki nazı niyazı şu gönlün: Sakıncalı birlikteliği aşkın ve özlemin; Mihenk taşı bellemişim mademki Yine de Tınısı kesik kesik o rahvan yadsımazlığını yüreğe Pelesenk etmiş iken çemberin niyazı: Nice gel-git ve ahengini yitirmiş Yitik söylencelere paye veren nicesi; Bir tebessümde gizli aslında nüansı evrenin: Kâh yalıtılmış kâh yoldan çıkmış hatta baştan çıkarılmış Onca kayıp gölgeye riayet eden ruhun kımıltısı. Sancılı bir doğum kadar nüktedan seyri, Anlamak ne mümkün hele ki yüreğin o yaralı Diğer kıyısı: Soluklandığım bir ağaç kovuğu, Görünmezin gizeminde yutar sakilce o sefil benliği, Rağbet eder zaman zaman yoksunluğu bilerken Ve bilip bilmeden derinde saklı o gömüt: Bir ışık huzmesi kadar davetkâr, Yine de riayet ettiği kim bilir ne çok imge: Devrik hükümlerin gözden ırak serkeş kınında Devinen tek bir rivayet: Sev ve sabret. Tutumu yadsıyamazken, Ruhunu koruyamazken Devrik bir ömrün mü son evresi de, Ahkâm kesilen nöbetlerde sivrilmekte O muğlâk reçete. Kemirgen bir edim kadar öldürücü, Rahvan bir gölge kadar ürkütücü Yine de adlandıramazken o son izleği: Hani senden kalan son hatıra, Gömütü derin bir heyecan bürümüşken Kavuşamadığım ömrün kalan yarısı. Hicabı yitik belki de gülü solgun, Milat bildiğim ölgün o gündönümü: Bir nebze de olsa kıyamadığım tek gösterge: Yalnızlık dokunurken usul usul ölü sevinçlere. Bir riya bir kanı belki son bir edim Hanidir uzağında yine de adlandıramadığım, Belki fazlasıyla durgun; anlamlandıramadığım. Kınında esaret, indinde rehavet Döngüde kaybolmuşluğun verdiği o garip cesaret Kadar ulaşılmazlığın kıyısında Hele ki yok mu o aşkın pervasızlığı. Bir rahlede saklı ömrün hikâyesi, Çevirdiğim yapraklarda rast geldiğim, Kim bilir hangi şarkının kayıp kıtası Belki de o hicap yüklü sığınağında Ezik bir ömrün muğlâk rotası, Bir kez dahi şekillendiremezken Gönlün makamsız niyazına sığdırdığım Ne çok ikilem iken maruz kaldığım, Hadi, gel dercesine mağlup kılındığım Rahvan çöküşlerde soluklandığım Gönül hutbesine gönül koyduğum Bir miracın tasavvurunda gölgelendiğim. Şekilsiz meskenlere itimat dahi edemeden Biteviye özlem yüklü, Aşkı yıkık bir şehrin ölü ahalisine nispet edercesine. Gölgeler ayvaz bir coğrafyanın en tepesinde, Ruh dediğin anlamsız o mabedin kapısına yığdığım, Sığındığım yürekte kerelerce kaybolduğum Ve sızlarken burnumun direği, Anlamsızlığın bitiminde ben ağlarken biteviye Tarafınca görünmezden gelsem de Ahvalini çoktan kaybetmiş cebbar bir coğrafyaya tuş olmuş Edilgen kimliğim iken ansız ve pervasız bir mağlubiyete Yenik düşmüş. Hüzne delalet, tedirgin bir kıyamda Nöbete durduğum gölge hutbeli geceler: Hali hazırda o tüketilmişliğim, Makamı adsız, yüreği yalnız Hele ki ötelerken dokunuşu mizaç bellediğim O vakur yalvarış kadar Tümlerken iç sesimi: Nasıl nasıl nüktedan bir var oluş Erdiğim aşk mertebesine bir nebze de olsa yine de Tahakkümü kılıksız o mecra, Ekseni hepten kaymış sızlarken içim, için için Devinen o serzenişin tınısına kapılıp Alt üst olduğum esrikli bir muhafız alayına İmgelendiğim kim bilir hangi yakası kayıp şehrin. |