Kızılcık Eğreltileridevleşiyor sancılar yükseliyor maviliklerin körfezde kaybolan suretine yeşil topukların dallarda delinen gizlerinden acemkâr suskular akıyor yüreğimin vav dillerine… ve sen kanattığın gün ağızlarından bir daha sus diyorsun sevgili sus! duvarlarda bitmeyen yüzleşmelerin çığlıkları kan çanağına tüküren gurubun jilet yutan soluğu tenimde parmakları yakamozların kıpırtısında kirpiklerinin ciğerlerime batan mızrapları sığınıp gölgesine cesedimin avuttuğun düş kırıklıkları kokusunu bilmediğin yüzünü görmediğin canda üzerine asit kustuğun goncalar yerle yeksan hayaller kapandı aralığı aşk kemiğinin denize saçılan harelerinden dağıldı menevişleri yarınların gelincik kanatları kesik kesik nöbetlerinde şimdi inip kalkan göğsümün piç sanrılarında karanlığın dokularımı kazıyan tırnakları Lilith’in plasentasız sabahlarımın hiç dinmeyen düşüğü kınından çekilmiş iç çekilerimin başına çuval geçirilen çocuğu gözleri henüz açılmış umutlarıma üşüşen karınca kolonisi ’’sevmek için salağa mı yatmalıydı insan yoksa aklı mı devşirmeliydi ruhtan’’ !bilemedim lakin aşk iki kişilik değilmiş iki kişi olunca meğer! Tuş oluyormuş sevdalar bıraktım hepsini herşeyi kızılcık eğreltilerinde kızarmaya hepten seni azadettim et yanığı cızıltılarda var yanabildiğince yan yalanlarda yalanlarında sek! beni izlerinde bırak! susadıkça durağında nasılsa! sende, sildiklerine kanacaksın... Filiz Kalkışım Çolak |