MED-CEZİR AKŞAMLARI...
Kalabalık yitişlerin, münafık kelamların yok saydığı
Hiçlik yüklü trenlerin taşıdığı Küçük bir çocuk kadar pür neşe Faklılığın yoksun kıldığı O türetilmişlik tüketilmişliklerden arda kalan Ve ansızın sırıtan bir mecalsizlikle Kıble bildiğim yörüngemde konuşlansam da Koşutlu imgelerin farkına varıp da yüzü suyu hürmetine Şu kırılgan şarkıda devinen adım kadar. Sitemkârım altı üstü Devingen bir ruhun kıyısında arda kalan bir ardıç kuşu Kadar ürkek mizacım: Yitip gitmelerin ertesinde nail olamadığım ne varsa, Sünepe bir korku kadar önyargılı Hele ki o çatık kaşlarımın ardına gizlenen gözyaşlarım, Hükümranlığında kırık bir lehçenin tasarrufunda Üç beş sakil tümce: Saklı bir yitim, gözü pek bir edimde Peyda olan sancılı bir ölüm: Doğmak gecenin erdiği sabahta Yine de eremediğim o yaka Her daim ayrılık yüklü med-cezir akşamlarında: Kırık bir güftenin dibinde Adlandıramadığım bir ön yargı kadar akla zarar, Külliyen yalan aşka dair nükseden o tükeniş Bir kez mihrap bellemişken makamsız bir ayrılığı. Kanatılmış hezeyanların bileşkesinde Soluklandığım kıtaların ilk hecesinde: Devindikçe noksan kılınan Yine de rağbet ettiğim rahvan bir yalnızlık: Kıdemli hükümlerin soldurduğu çiy tanecikleri, Hükümranlığında onca gel-gitin Nükseden aşk tanrısı: Var oluşun hegemonyasında savsaklarken kırık mizacını Yeti bildiği o dirayetsizlikte saklı aslında Başa dönüp çıktığı o yörünge, İzbelerin durakları ihlal ettiği Hükmü yitik bir cümlenin son harfinde gizil: Hele ki o girizgâhta tüten aşk ateşi. Kırılgan büyüsü sararken başımı Efkâra rest çekip konuşlandığım engebelerin kıyısında Bir nebze de olsa ödün vermezken Sıyırdığım dönemeçler Kaygan zeminleri bilediğim bir bıçağın sırtında yaşamaksa Düşen payıma: Gönülden kocaman bir Eyvallah İstifli yetilerin durağanlığında Sığındığım gök kubbe. |
Özlem Demirkaya &*.*&