Tanrıya Rapor
az sonra bir güvercin sürüsü geçecek
kendimi sürgüne gönderdiğim yerlerimden bir kadın kendini asacak balkonundan sarkıttığı temiz çarşafıyla şehrin ortasında kimsesiz siyahi bir çocuk ağladığı zaman koynuna doldurur bütün ateş böceklerini Tanrı zenciler beyaz boya kutularına batar çıkar karanlık ormanları geçerken benim hiç cesaretim olmadı asırlardır taşa saplı duran Ekskalibur kılıcını çıkarmaya ama derin bir mezar eşebilirdim bir ok bir nar’ı tam kalbinden vurduğunda altından nehir geçen bir köprüyü havaya uçurmak kelepçesini çözmek gibidir idam sehpasına çıkarılan bir suçlunun benimde son isteğimdi mavi gözlerine fırçamı batırıp savaş sonrası barut ve siyah dumanların kapladığı gökyüzünü yeniden maviye boyamak az sonra bir karınca sürüsü geçecek kurak topraklara buğday savurduğum ellerimden bir kadın nehrin azgın sularına bırakacak kendini eteğindeki çiçekler solmasın diye tutarsız havalarda balığa çıkmak bir çocuğun okuldan çaldığı tebeşirle ekmek çizmesi gibidir yırtık koltuğunun altına ki ben alnımın çizgilerinde öğrettim uygun adım yokluklara yürümeyi çocuklara. az sonra içimdeki bir dağı dinamitle havaya uçuracaklar bir kadın kendini yakacak bahçesindeki ağacın dökülen kuru yapraklarıyla kimsesiz bir ceset ağladığı zaman morgda gözlerini çıkarıp ceketine düğme diker Tanrı kasırgalarda tutunacak dal arar yusufcuk böcekleri çölde bir çoban kaval çalarken küçük âma bir çocuğun saçlarını örmek tesbihini koparması gibidir bir şeyhin sabah namazında ki ben annemin saçlarını örerdim çocukluğumda. |
Tebrikler.