YAĞMUR HÜZÜNLERİ...
Gölgeler yüklü anlamsız seyrinde izbelerin;
Küle dönmüş yarası hidayetin kıyısında Seyreldiğim kasım nöbetlerine Yüklediğim gizemi iken son bir rötuş, İmgeler çoğaldıkça yüksündüğüm; Sırdaş tezatlığı öfkenin cebelleşirken Hükümlü gönlün dirayetsizliğinde. Çalakalem meylettiğim yarınların Hicabına dokunup da yalnızlığa hüküm giymiş Son seferinde türettiğim denklemlerin bilinmezliğinde. Tünemiş dalına nüktedan bir seyreltide Gıyabına sürünen dil yarası bir kez İmtina ettiğim her seferinde: Ne çok söylence aşkı niyaz bilip, Kırık bir yürek nağmesi boynu bükük Hınzır bir bakışta saklı belki Hızır bildiğim yağmur hüzünleri: Korunaklı yine de yandan çarklı, Mecazını yüklendiğim mevsimsiz ölümlerin nezdinde: Ne telaş ne de dingin Ne aşka ermiş ne de soluduğu kimsesizliğin Gıybeti omzuna yüklemiş bir derviş kadar emsalsiz. Hele ki mecali yitik gönül gibi, Yüzsüz bir seferberlik dokunmadan sevmiş Haznesinde biriktirdiği üzünç serpintisi kadar çoğaldıkça Günün hikmeti. Sür git nasıl da pervasız. Evrildikçe ibriğinde hüzün addedilen O ahenksiz tınıyı kul eylemişken Günün yüzü hürmetine sığındığımız Gönül kubbesinde, bir esaret kadar emanet iken Haiz olduğum şu fani beden: Kırık bir sarnıcın haznesinde yine de sığmayan sineye Çektiğimiz o derin nefes, ömrü baki kılan Bir nöbet kadar sitemkâr hatta isyan bilip de Dile gelmeyen. Her var oluş mademki namzet Yoksunluğun deviniminde gölgeye hapsolmuş Yeknesak bir hüznü yâd edip gelmeden nihayete. Çözüldüğüm imgeleri sırdaş bilip Gölgelendiğim ay ışığı, tutsaklığı anlamsız Nasıl da kıdemli bir yoldaş Hele ki o zifiri karanlık: Nüktedan bir seğirti yükümlü ve hükümlü Bir yalnızlık kadar içini çürüten Bir nebze de olsa yol veremediğim o tınısı kayıp Yok oluşların nezdinde ahkam kesen dillere paye verip de Gömüldüğüm nicedir Ve usulca yaşadığımı suç bilen imgelerin tutsaklığında. Hanidir uzağında kıyama durduğum Derbeder gönlün bir dokunuşu oysa Uzak olsa da hicap etmediğim o yaka: Sallantıda nahoş ve erdemsiz edimlere yüklediğim Zincire dolanmış bir kez ta ezelden Bir de korunaksız şu muğlâk yaratısı İçine yığdığım son izlekte ardına kadar Soluklandığım. Ruhun çalkantılarında gizemi anlık bir tereddüde Meyletmiş yine de ıskartaya çıkmış O kimliksiz var oluş sürüklendiğim, Kaybolduğum, esir gönülde: Ramak kala aşka, kıble bildiğim gözyaşı Dolu gök kubbeye anlık bir dokunuşla Her seferinde teğet geçtiğim kadim sırdaşım: Ansız ve münafık bir edime sığınıp Küle dönen ateş parçası iken. Aşkın yılgısıydı devşirme üzünçler, Bir yakadan diğerine erişmediğim Ve neyse dilime dolanan: Salkım saçak ve ansız bir telaşla Güdümünde sefalet yüklü gizemin En kıyısına sinip de gölgelerin taarruzunda Yeniden kavuşmak olsa keşke tecellisi. |
Özlem Demirkaya &*.*&