Tırtar / Halıcı Kızlarçay demlenmez-içilir, aş pişirilmez yenir radyo bir-kaç halı dokunan evde... bazen de halıcı kızlardan türküler dinlenir “gale galeye bakar ah galeden ganlar akar deliğannılar durukan e(h)tiyara kim bakar hele beşşiği şamdan yuvarlandı damdan keşke sevmez olaydım usandırdın bu candan” başka biri ekler, ötekiler eklenirler; “Silifkenin yoğurdu ah seni kimler doğurdu seni doğuran ana balınan mı yoğurdu hele beşşiği şamdan yuvarlandı damdan keşke sevmez olaydım usandırdı bu candan” evliliği halıcı transferidir bir başka eve çocukluğunun bir kısmını da kocası evi bilir.. çocukları ile akran gibidir halıda, oyunda.. tarlada harmanda.. ve hayat devam ederdi böylece baba evinde ve koca evinde... evde hep evde... halı dokunur, gelin olunur, ana olunur çoluk-çocuğa karışılır, yaşlanılır…. “hay bu halıyı ırcat edenin …..” alev, bakır çalığı, buğday başağı boz, krem, kemik, bej, ten rengi, süt yanığı limoni, eşek sidiği, altın sarısı toprak, devetüyü, taba, kahverengi koyun yünü, süt beyazı, süt yanığı, kar beyazı, kirli tirşe, çivit, turkuaz, kül, gökmavi, kurşun , cam göbeği, haki, zeytuni, petrol, çağla, küf, zümrüt, çimen yeşili turuncu, yavruağzı, kavuniçi, nar çiçeği bakır, vişne çürüğü, al kırmızı, kiremit, fes rengi lacivert, parlament, eflatun, lila, afyon moru soluk, cartlak , gülpembe, çingene, gül kurusu yolluk, seccade, taban halı makası-kırpığı, bıçağı, yumağı eğri demiri, doğru demiri maşası, mengenesi, tezgahı, direzisi, çözgüsü , modelin dönmelisi, kıyısı kıyının küçüğü, büyüğü cansız, pastel renkli “saat kapağı” çiçek açar zeminde narçiçeği lacivert “köşegöbek” halıların şahı özene bezene dokur, bu kızların anası ısdarda kilim, heybe, çul, çuval, yastığı kızının gelin arabasına atbaşı bağlar eller düğün eder, kızı gelin olur, anası ağlar, “gesi bağlarında dolanıyorum yitirdim yarimi aman aranıyorum bir çift selamına güveniyorum gel otur yanıma hallarımı söyleyim derdimden anlamaz ben o yari neyleyim gesi bağlarında üç top gülüm var hey Allahtan korkmaz sana bana ölüm var ölüm varsa bu dünyada zulüm var atma garip anam beni dağlar ardına, kimseler yanmasın anam yansın derdime” imrenirdi gelinlik kızlar, konu komşu... ne güzel düğünler olurdu gelinler mutlu, kızlar umut doluydu düğünler.... düğün gibi olurdu.... tüfek atılır, -bayrak kalkar -dı davul-zurna çalardı katılırdı herkes, herkes düğüne okunurdu düğünler hepimizin, hepimiz için düğün olurdu.... yıllarca dünürcü beklediler sevdiklerinden, kendilerine de yapılsın gelinbaşı dilediler yoldan her geçen ya sevdiği olsun ya da haber getirsin sevdiğinden.. duaları kabul olup, sevdiğini görenler bakamadılar, kaçıp saklandılar sevdiği sağ ya; gerisi sağlık olsun.. “yücedağ başında yağan kar idim• yağdı yağmur, güneş doğdu eridim evel yarin sevdiceği ben idim şimdi uzaklardan bakan ben oldum” tenbihledi.. ikaz etdi anası, ya da aklına geldi “-sonra eller ne der” diye düşündüler filancanın oğlunun kendisine meyil verip, havaslandığını ellerden öğrendiler çokları kendine dünürcü gelindiğini “-hayırlı olsun” dan sonra öğrendiler “-indim havız başına bir yar çıktı karşıma zevda nedir bilmezdim o da geldi başıma gelemen ben, gidemen ben her gözele meyil, veremen ben aş golların sar boynuma üşüdüm, üşüdüm saraman ben” kızlar yola bakan pencere duvarına çakılı tezgahlarda halı dokurlardı gözleri yoldan geçenlerde kulakları kapıyı çalacak kısmetinde hasretle beklerlerdi hasretle asker yolu gözlerlerdi bir selam olmasa da, kendilerine “mücüde”yi karşılıksız koymazdı hiç birisi gelen her mektubu ezberden okuyabilirlerdi okumayı-yazmayı bilmeseler de asker yolu gözlenen koca evlerinde ya da halı dokudukları evlerde “yarim senden ayrılalı hayli zaman oldu gel gel, bak gözümden akan yaşlar ab-u revan oldu gel” “burada mektubuma burada son verirken hepiciğinize ayrı-ayrı selam eder böyüklerin ellerinden güçcüklerin gözlerinden tekral tekral öperin ......................................” “şu yüce dağları duman kaplamış gene mi gurbetten kara haber var seher vakti bu yerlerde kimler ağlamış çimenler üstünde gözyaşları var” okumayı yeni sökmüş çocuklar bir cizili şekere kanar bazende muşmula turşusu yenir “-kimseye deyvime imi gadınım” diye sıkı sıkı tembihlenir ve koynundan çıkarır katlanabilceği kadar katlanmış asker mektubunu kimbilir kaçıncı kez, her fırsatını bulduğunda okutur, okutur okuturdu.. üstelik de; yardımcı olunur yeniyetme talebeye, takılınılan her kelimede okumayı sökemediğinde "...." belki başka bir ağızdan daha duymak, “yeni gelmiş mektup” yerine geçer her saklı mektup ezbere okunur kimbilir ne hazlar verir, hasret çekenlere hasretler doldurur.. nice hasretler, özleyen gönüllere gözleri dolu yavuklular, nişanlılar, asker yolu gözleyen hasret büyüten asker yavuklusu taze gelinler “asker yolu beklerim, günü güne eklerim sen git yarim askere de ben sılayı beklrim mendilimde gül oya gülmedim doya doya asker yolu beklerim de gününü saya saya pilav pişirdim yavan üstüne kıydım soğan yatağına uzandım da uyan askerim uyan mendilimde gül oya gülmedim doya doya asker yolu beklerim de gününü saya saya” bir harf yazacak kadar boşluk olmasa bile orada ne destanlar yazılır, ne özlemler dile gelirdi orada yazılanlardan ziyade yazanın esamesi el yazısından tanınır yazdıranın neler düşlediği bilinirdi “gönlümüz gamlanır böyle günlerde önüme çekildi bir siyah perde yar senin aşkından tutuldum derde yine mi gurbetten kara haber var” askere bekar gidenler; babasına yazdığı mektubun en sonunda ve hiç alakası yokken “-bana Elif’i isdeyvirin” demeye cesaret eder.. istenecek kız değişir temenniler değişmezdi.. ya da derdini döker türküyle anasına anasının içi "cız" eder ordakiler güler geçer “ala geçim çit doğurdu bolartdık südü yoğurdu ana bana bi hal oldu ah ana beni eversene evermessen gebersene” burukluk-kahır hatta öfke analarda.. ya da mevzu bahis kızın ağıztadı yenmiş.. nişan alayına sini verilmiş belki bayrak kalkmış, düğün edilmiş el hasılı iş-işten geçmiş hayırlar dilenmiş olurdu da, "aklın nerdeydi ay eşşen eşşek sıpası" denirdi hısımlara gelen mektuplarda gönül verdiği, hısımının yeni yetişen yakınına “-emmiyin gızını bana öğredivisen ya çıtlat bakalım bi akraba olalım o(ğ)lum” öykünmeleri ya da bir paket içinde bir mektup eşliğinde; boncuk, tarak, ayna olması "bir çıynam sakız" sa olsa gelecek bir tel saç karşılığında gönül verme belirtileri.. “ela gözlü benli dilber koma beni el yerine altın kemerin olayım dola beni bel yerine gelip karşımda dursana şu garip halim sorsana saçından bir tel versene koklayayın gül yerine Karacoğlan der nolayım elim beline dolayım nazlı yâr külen olayım kabul eyle kul yerine” DİPNOTLAR Gurşun / kurşun: griye çalık mavi cartlak: çingene pempesinin koyu tonu Çözgü: dokumacılıkta dikine ipler, atkıyı tutar ısdar/ıstar: kilim, çul-çuval, heybe tezgahı Bayrak kaldırmak.. düğünün başladığı işaretidir • Keskinli Hacı Taşan öğretmek: kızın niyetini birine yöneltmek öğretmek: yabanıl hayvanı ehlileştirmek, eğere semere alıştırmak, koşuma, binmeye yatkınlaştırmak çıtlatmak: gizlice haber vermek, aklına düşürmek, mevzu açmak Ela gözlü, benli dilber - Karacaoğlan Resim için Sn Nuri ÖZTÜRK’e teşekkürler. |
Kalemin susmasın
......................Saygılar