Aşk Kemiğe Akacak
uzayan yolların ışık dansından ak sarhoşluğuma
çözülsün bağından saçları tan yosmasının maviyi süren gözlerinden taş sürmelerime bir damla suya hasret denizimde yağmurum ol! bir düş görsün, vav çekişlerinde koynumun yakamozlar bir düş canım çıkarıp başını iz sürerken hüzzamlar şafaklarımdan yaralı bir güvercin uğultusu saçılsın mızraplarından havalansın üç günlük kundaklardan küller sustuğu yerlerden kanat kanat dökülsün bakışlarına ceninler isli bir sabah açarken yakasını koylarıma terinden sancı sancı güneşin terinden canım üşüyen yangınlarıma boşalsın ışığın tutuşunca rastı kıvrak bellerin karayeli çağır olmazsa çiylerini gökkuşağının anaforlarımda yalpalayan kanyak şişeşine körpe sağımlarımdan vur atsın düğmeleri göğün körfezin göbeğine kansın doyasıya kırılsın aşktan kaçan topukları yeşil çalımların oda düşsün kıyılarımızdan dudaklarına mavi yosunların miski insin ak sırttan safiri siyah yeleleri savrulsun deli deli uçurumlar koparayım çığlıklarından çırpınışlarının elasına ekileyim üzümler gevşesin bağından şaraba sulansın arzular saçılsın serçeler kesilsin suyundan cıvıltılar koştursun çırılçıplak döngüsünden titreyişler giyinmesin ne çıkar fistanını bulursa bu defa şavkını dudaklar geceye daha neler neler olacak aşk kemiğe akacak! ’’Eliz Edebiyat sayı 150’’ |
bırak güneş düşsün yaşlı çehrene
ayağı kırılsın yalnızlığın
bir daha uğramasın mabedine
süreyim çehrenden bitsin safran sarısı solgunluğun
bırak gözlerin Sultan Ahmet’e Ayasofya’ya yeniden açılsın
saflığında maviye uyansın uykulu gözleri İstanbul’un
kucağında sessizce......
muteşem diyorum. ve sustum. selam ve sevgilerl kal hoşcakal saygılarımla..