Sahi niye?
Dağlarin ardindan yükselen güneşe,
Bahar rüzgarına, Sabahın seherinde kanatlanan o telaşlı kuşlara, Tenime isleyen o bahar güneşine sordum Dünya niye donuyor. Yürüdüğüm kaldırımlara, Katar katar peşi sıra uzayıp giden yollara sordum. "Yok yok o buradan geçmedi". Can ömrüm gibi yavaş yavaş sinen ve yüreğim kızıllığın da güneşe sordum onunda ben gibi boğazına düğümlenmişti kör karanlıklar. Geceye teslim tenim ile yıldızlara sordum, imanın ihlasın hatırına söylesene dedim. Ve mesafesi uzun menzilden duyamadım söylediklerini. Sahi madem güneş kör. Madem sensizlik gece, Madem yıldızlar uzak, peki bu kalbim niye öylesine ritmi bozuk dünyada çarpıyor göğsümün duvarlarına. Sahi içimde bu yangın niye ay kızıllığında. Yok yok kor bir çoban ateşi gibi harlanır. Ve neden nefes aldıkça sevdamın ateşi harlanır. Ve neden örs ve çekiç arasında bu tenim.. Bazen diyorum; şu Ahmet amcanın kapısında duran it kadarda mı vefalı değil insanlar. Sahi neden yoksul çocukları yalın ayak. Sahi kim çamurdan kale yapıp kendini kandıra bilir, sultan ya da hünkarım diyebilir. Bu alfabelerin derdi neydi ki? dünya ve insan kelimelerini, yaratan ve nihayete erdireni öğretmek için dizdiler harfleri yan yana... Bence bilmeyen bilsin, Belki de görmeyen, Yok yok, duymayan duysun diye yazdı deli ozan bir dörtlük ahali derdinden. Okuyana ikram etmekse bir fincan kahvenin kırk yıllık hatırını. Peki seven sevende niçin hiç olmak ister ki? Sahi anlatılan mı önemli? yoksa anladığın kadar mıdır? Bu cehennem hayat. Şiir Kamil üci |