KİM BİLİR NEYİN NESİ...
Yoktu yüzü sır bildiğim gizemin,
Tezahürü sadece ılık bir rüzgârdı Biçimlendirirken eş güdümlü sesini yüreğin Uzağında kaykılan bitap bir varlık ve Adı sanı olmayan, Kim bilir neyin nesi… Sancıları vardı sanrılarımın, Top yekûn gördüğüm son izlekti Koyultulmuş göğün çağrısını mırıldanan, Tefekkürdü aslında tüm olan biten, Susup hürmet etmek kadere Niyazında biçimlenen umutların. Bağnazdı çoğu insan, Çoğu kopmuştu zamandan ve mekândan. İzafi ne gibi bir ölçüt ise Uzağı en yakın kılan. Mahremiyetin saklı varlığı iken aslolan, Çağırdı bir ses uzaklardan Başucuma konan bir güvercinin taşıdığı Haberle… Hadi, çabuk ol Bak, geldi vakit Susma artık görmez misin, Bir sen kaldın gözü açık rüya gören. Uyan ve bırak kamaşsın gözlerin, Sanır mısın ki daha çok erken? Ve fısıldadı son kez O gaipten gelen ses: Silkelen hoyratça Ve un ufak et o öfkeyi Kim taşıyorsa kınında. Söylemi bıçak gibi keskindi bilinmezin. Tahakkuk eden son bir serzeniş belki de Düşen payıma. Pamuklara sarılı uykumdan uyanmak olsa da Tek çare, Kitlediğim kapının anahtarı belli ki Geçmişti meleklerin eline. Son kez baktım gökyüzüne Yalıtıldığım o dünyanın garip mizacı Bir kez ruhuma olmuş iken yoldaş, Oysaki nasıl da sırnaşıktı öncesinde gidişat. Dilimde dualar sığındım varlığına; Başımı dayadığım tek sırdaşım Yol vermiş iken kötülüğe Mademki miadım dolmadı El vermekse, Son kez dokundum aksime Görmezden geldiğim ne varsa Kanatlanırken sesini duydum son kez Gözüm açık gördüğüm düşün son imgesi. |
Bak, geldi vakit
Susma artık görmez misin,
Bir sen kaldın gözü açık rüya gören.
Uyan ve bırak kamaşsın gözlerin,
Sanır mısın ki daha çok erken?
Ve fısıldadı son kez
O gaipten gelen ses:
Silkelen hoyratça
Ve un ufak et o öfkeyi
Kim taşıyorsa kınında.
Yüreginize saglık, saygı ve selamlar...